Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Kasım 2009 Perşembe

25 Kasım 2009 Çarşamba

GÖÇEBE



37 farklı dilde 40 milyondan fazla satan "Alacakaranlık" Serisinin yazarı Stephenie Meyer'den aşk ve heyecan dolu bir roman daha…"


Stephenie Meyer, görkemli zihnini ve ruhunu kullanarak karanlık hikâyelerini inanılmaz bir aydınlıkla okuyucularına sunuyor. Kahramanları ne kadar büyük acılar çekse de, Meyer hikâyelerini ışık ve umutla doldurmayı çok iyi beceriyor."Orson Scott Card, Ender Serisinin Yazarı


"Harika, yaratıcı, özenli ve güçlü bir roman. Göçebe'yi okuyacakları uyarıyorum: Bu kitap sizi ele geçirecek, saatlerce elinizden bırakamayacaksınız. Son kelimesine gelene kadar aklınızdan çıkmayacak. Stephenie Meyer, kahramanlarını ve hikâyesini, Stephen King ve Isaac Asimov karışımı bir usta gibi ahrmanlamış."Ridley Peason, Beşikteki Flüt'ün Yazarı


"Büyüleyici, tutkulu ve eşsiz bir psikolojik gerilim. Stephenie Meyer, Göçebe'yle 'çift karakterli olmak' tanımına yeni ve şaşırtıcı bir anlam yüklüyor."Katherine Neville, Sekiz'in Yazarı


Nane Şekeri'nin Yorumu :


Stephanie Meyer’ın Alacakaranlık serisinin haricinde yazdığı bir kitap.Etrafımda kitabı okurken pek çok kişinin yorumundan bu kitabın da serinin devamı olduğu sanıldığına tanık oldum.Tamamen bağımsız konusu ve işlenişi olan bir kitap.

Göçebe’nin serisi yok tek bir kitap.

Dünyanın ve birbirimizin kıymetini tüm insanlığın bilmediğine karar vermiş, bari bu güzel şeyleri biz kullanarak nasıl iyi şeyler yapabileceğimizi gösterelim isteği ile dünyayı istila eden ruhlar var bu kitapta.

İnsan bedenlerini ele geçirip insanların ruhunu çıkarıp kendileri içine girerek gelişmiş teknolojileri ile birlikte bizim gezegenimize yerleşiyorlar. Onların yaşamında kötülük, sevgisizlik, değer bilmezlik, saygısızlık ve para yok.Birbirleri ile son derece uyum içinde yaşıyorlar.Avcı olanları dışında da savaşmak ile uzaktan yakından hiçbir ilgileri bulunmayan canlılar.

Bu arada tam olarak tüm dünyayı ele geçiremiyorlar onlara hala direnen insanlar da olunca etraf o kadar da güllük gülistanlık olmuyor tabii.

Bütün bunlara ek olarak yeni bir bedene yerleştirilen ruh , eski ruhtan tamamen kurtulamayınca işte o zaman başlıyor macera.Bir bedende birbirinden farklı iki ruh yaşamak zorunda kalırsa neler olur?

Okumak lazım :)

Yolculuklar, kalabalık ortamlar için okuması gayet uygun bir kitap. Yer yer konuyu fazla irdeleyerek fazla vakit harcatıyor okuyucuya. Alacakaranlık serisi kadar dinamik bir kitap değil. Fakat yazar bu kitapta da mükemmel, nerede ne yapmasını, ne söylemesi gerektiğini bilen sevgililer ( daha doğrusu mükemmel erkek) yaratmak konusunda çok başarılı. İlk seri ile tek bağlantısı da bu zaten :)

Keyifli okumalar…

24 Kasım 2009 Salı

2012



Filmin gösterime girdiği gün koşa koşa gittim büyük bir görsel şölen izlemeyi umarak. Ama umduğumu bulamadım.

Elde bu kadar konuşulup, tartışılan bir konu varken bu kadar sığ ve yetersiz bir film çıkarılamazdı bana göre.

Ekşın yapalım demişler tam yoğunlaşırken “aaaa ama duralım biraz başkanımızı övelim onu kahraman gösterelim” demişler tam buna odaklanırken “durun durun biraz aşk ekleyelim”adımına geçiveriyorlar ama ama hani romantizm diyecek oluyorsunuz “size bu kadarı da çok kardeşim şimdi sırada sonradan kıymet bilen bir aile babası ve onun ailesi üzerine eğilme zamanı” diyerek büyük bir kahraman yaratmaya çalışıyorlar.

Özetle, klişe belli başlıkları sıralayalım ama bunu nasıl sıralarsak sıralayalım fark etmez diye anlamsız bir akışı var filmin.

Görsel yanlarını da pek etkileyici bulduğumu söyleyemeyeceğim. Ekibimizden 2 arkadaş filmden gerildiklerini, benim ne durumda olduğumu sorduklarında”gayet sakin bir şekilde niye ki?” diye sordum, cevap şu oldu “ ama Nane Şekeri dünya yıkılıyor senin umurunda değil” :)

İnsanın elinde böyle konuşulan bir konu olur da hiç mi gizem, hiç mi heyecan katmaz? Katmamış işte.Biraz kehanetlere, olayların gelişimine , bu konuya olan itiraz ve inançlara değinselerdi keşke.Havada kalıyor bir sürü şey.

Film bitip salondan çıktığımda da hangi filme gittiğim konusunda bile düşüncelerimde bir etki yaratmamıştı.

Tek söyleyeceğim, benim film izlemeye gittiğim ekibim süperdi. Uzun zamandır göremediğim sevdiğim arkadaşlarımı görmek o akşama dair elle tutulur tek şeydi.

Keyifli Seyirler…

23 Kasım 2009 Pazartesi

GÜNLERDİR NERELERDEYİM BEN?

Bundan 2 hafta önce grip oldum, hemen koştum doktorumuza. Doktor, reçetemle birlikte bir de istirahat yazdı ve ben de hafta sonumu uslu uslu yatarak geçirdim evimde ve haftaya zımba gibi başladım.

Hastalıktan eser yok!

Canavar gibi bünyem sildi süpürdü mikropları derken tam bir hafta sonra hiçbir belirti göstermeden küt diye yatırdı beni.

Bu kez beni hastane paklar diye attım kendimi acile. Doktordan en domuzundan bir hastalık teşhisi beklerken doktor muayene sonucunda normal bir grip geçirdiğimi kısa sürede tekrarladığı için de istirahat ve hafif ilaçlarla geçirebileceğimi söyledi. Hiç telaş yok, gayet sakin sakin konuşuyor benimle.

Bu arada ben kendimi telaşlandıran şeyi doktora söyleyiveriyorum. İştahım yok!

Evet, benim o dillere destan bitmek ve gitmek bilmeyen beni hiiiç terk etmeyen iştahım kayıp, yok ortalıklarda!

Doktor, bunu duyunca içeriğini sonra okuduğumda gördüğüm ilaç türlüsüne benzer bir serum hazırlatmış ve beni hastanede 1 saat yatırdı ve uzun bir süre istirahat önerdi.

Ben de nerede olduğunu bulamadığım iştahımı arar vaziyette evde yattım durdum.

Enerjimi azaltmasın diye bilgisayar ve TV den uzak durarak bol bol okudum ve önümüzdeki günlerde burada paylaşmak üzere bir kitap listesi yaptım :)

Benden şimdilik haberler bu kadar, sizler de iyi bakınız kendinize…

20 Kasım 2009 Cuma

PEK YAKINDA!!!!!...




Hastalıktan kurtulmuş ve yeniden burada olabilmeyi umut ediyorum :)


4 Kasım 2009 Çarşamba

DOMUZ GRİBİ TOPLANTISI




Internette tırım tırım tırımlarken gördüm ben de bu gerçeği :)

3 Kasım 2009 Salı

İTİRAF EDİYORUM, BEN DE BİR DOMUZ GRİBİ FIRSATÇIYIM












Domuz gribi salgını nedeniyle bir sürü sektör patlama yaptı.

El dezenfektanları, koruyucu sabunlar…

Kefir mayası stokları tükenmiş, yokmuş ortalıkta.

Zencefil, ıhlamur… kuyrukları oluştu aktarların önünde.

Şu meyveleri yemeden olmaz, bu sebzeleri tüketmeden hayatta kalınmaz içerikli yazılar ve yayınlar havalarda uçuşuyorken ben nasıl bir fırsatçılık yapıyorum bu durumdan hemen söyleyivereyim.

Ellerimi yıkamayı iyice abartarak!!! :)

El yıkama düşkünlüğümü sürekli normal boyutlarda tutmak için çabalayan anneme, “Aman Nane Şekeri ikide bir ellerini yıkayıp durma” diyen arkadaşlarıma ve el yıkamanın hastalık boyutlarına varabileceğini bilerek uzun zaman yanımda el dezenfektanı taşımamaya özen gösteren kendime rağmen gittikçe kontrolden çıkan bir el yıkama seansları zinciri yarattım kendime son günlerde.

Yoooo sakın öyle domuz gribi paranoyasına kapıldım sanmayın. Yok, öyle bişi. Ben bundan yararlanıp kendi paranoyak davranışım olan el yıkamama geri döndüm. Şimdi kimseler de bişey diyemiyor ya ben de işte burada domuz gribi fırsatçılığımı gösterip ha bire yıkıyorum ellerimi :)

İşi iyice abarttım, geçen gün işyerindeki masamı, bilgisayarımı, telefonumu acebağ musluğun yanına taşısam daha mı az zaman kaybeder ve daha mı fazla ellerimi yıkayabilirim planları yaparken buldum kendimi.

Bu düşüncemi henüz kimse ile paylaşmadım. Ne dersiniz sessiz mi kalayım? Talep mi edeyim?

Bilemedim?????



2 Kasım 2009 Pazartesi

7 YAŞAM
















Yine izin dönemimde izlediğim ancak yazabildiğim filmlerden biri daha…

Will Smith’i çok sevdiğim için saçma sapan filmlerini bile izlerim. Ama bu film onlardan değil.

Filmin ilk sahnesi devamını anlamak açısından çok önem taşıyor, kaçırmamak lazım.

Hayatında yapmış olduğu bir hata ile yitirdiklerine karşılık kendisinin ödeyeceği bedeli nasıl adım adım hazırladığını izlemek çok etkileyici.

Ağır bir dil ile anlatılmasına, yer yer amacının ne olduğunun anlaşılmasının güçlüğüne rağmen sıkıcı olmayan, sizi içine çekiveren bir film.

Will Smith’in elindeki isim listesi ile diyalogları, peşinde olduğu iş merak uyandırarak, çok güzel bir kurgu ile anlatılmış. Filmin başında kahramanın yaptığı işi, neden bunları yaptığı kafanızı karıştırıyormuş gibi görünse de bütününe çok güzel bağlanmış.

Havaların soğuması ile hareketlenen film sezonunda evde film keyfi için listeye alınabilecek etkileyici bir film.

Keyifli seyirler…


BEYOĞLU ÇİKOLATASI





Küçük bir büfe düşünün her yanı bütün bütün bademli, fıstıklı ve fındıklı çikolata paketleri ile dolu ama her yanı...

Baktığınız her yerde boy boy çikolata paketleri var.

Rüya gibi değil mi?

Bence de öyle ama var böyle bir yer :)

İstiklal Caddesindeki Beyoğlu Çikolatası satan küçük dükkândan bahsediyorum.28 Ekim Çarşamba gününün yarım gün tatil olmasından faydalanarak attım kendimi İstiklale ve yağmurda yürüme keyfimi bu muhteşem çikolatalardan alarak biraz daha arttırdım :)

İlk kez üniversiteye başladığımda görmüş, ağzı sulanmış ama “sokaktan bilmediğin yerlerden bir şey yememelisin” ilkesi ile büyütülmüş ben, cesaret edip de alamamıştım buradan çikolata.

Okuldaki yıllarım ilerleyip de yasakları bir bir deldiğim dönemlerin birinde bir arkadaşım bu cesaretsizliğime gülmüş ve bir tane alıp yememi sağlamıştı sağolsun :)

Sonra o çikolatacının aslında çok ünlü olduğunu ve çikolatalarının çok özel olduğunu öğrenmiştim(Cehaletim bu müthiş tanışmanın gecikmesine neden olmuştu anlayacağınız ).

Daha sonra kim tutar beni! Sürekli alır oldum oradan çikolatamı. Çok zarif ve klasikleşmiş bir poşet ile de paketleyip size verirler hemen siparişinizi. Ben açgözlülükten her zaman büyüklerinden eve götürmek için paketletirken, kendime de hemen yemek üzere küçüklerinden alırım :)

Yolunuz İstiklale düşerse cadde üzerinde köşedeki küçük dükkândan alın ve yiyin kütür kütür çikolatanızı.

Benim favorim fındıklı olanı, siz de tadın ve kendi favorinizi bulun.

Afiyet olsun