Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Nisan 2009 Perşembe

BENİM MİNİK BAHÇEM

Kocaman bahçeli bir evde doğup, uzun yıllar burada yaşadıktan sonra çayıra, çimene, yeşile düşkünlük önüne geçilemez bir boyutta oluyor doğal olarak. Bir zamandır da bahçe özleminizi küçük balkonlarda gidermek zorunda kalmışsanız her fırsatta çayırım çimenim geldi diye kendinizi yeşil alanlara atmaya başlıyorsunuz.
Hayatımın büyük bir kısmını geçirdiğim kocaman bahçeli evimizin bahçesinin en güzel taraflarından biri de çok güzel ve çok sayıda gül ağaçlarının olmasıydı. Uyandığımda odamın penceresinden rengârenk gül ağaçlarına bakmak büyük keyif ve lükstü. Gül ağaçlarına düşkünlüğümün ve ileride planladığım gül yetiştirme hayallerimin temelidir bu. Tabii bir de Hıdrellezde gül ağacı ihtiyacını hiç duymamak :)
Yaklaşık 2 ay önce yine Hıdrellezin yaklaşması ve benim balkonda saksıda gül ağacı yetiştirme hayallerim depreşince internette artık olağan hale gelen araştırmalarım sırasında Pencere Önü Bostanlar ile tanıştım. Sizin için ekilmiş, her şeyi hazırlanmış size sadece sulamanın, sevgi ve ilginizi göstermenin kaldığı minik bahçeler. Büyük bir hevesle hemen internetten siparişini verdim. Taze soğan, tere, turp, roka, semizotu, kedi çimi, dereotu, hindiba maydanoz seçenekleri var.(Daha başka seçenekleri de var mıdır bilmiyorum. Ben göremedim. Varsa bana da haber verirseniz çok sevinirim.)
Ben taze soğan ve maydanoz siparişi verdim ve üzerindeki son derece basit ve anlaşılır şekilde anlatılan talimatları ile yetiştirmeye başladım. Şu anda maydanozlarım çıktı ama henüz olgunlaşmadılar. Taze soğanlarım oldu ve ilk mahsulü aldım, afiyetle de yedik hemen :)
Talimatlarda da yazdığı gibi ortalama 2 hafta içinde toprakta hareketlenmeleri başlıyor ve yine ortalama 60 -80 gün içinde olgunlaşıyorlar ( maydanozlar daha geç olgunlaşıyor).
İçinizde sizin de toprakla ilgilenmek varsa ve kocaman bahçe lüksünüz de yoksa sadece balkon hatta sadece pencere önü alanına sahipseniz denemeye değen çok keyifli bir uğraş. Tıpkı çocukken pamukta fasulye büyüttüğümüz gibi :)
Geçen gün bir arkadaşımdan saksıda çilek yetiştirmeyi duydum. En kısa zamanda saksıda çilek olayına da el atacağım. Bir süre sonra kendi yetiştirdiğim benim minik bahçemin çilekleri ile çilekli pasta ve reçel tarifleri verirsem hiç şaşırmayın :)Evdekilerin en büyük korkusu ise benim bu işe sarıp her tarafı saksılarla doldurma olasılığım:)
Yapar mıyım? Yaparım… :)
Foto1:pencere önü bostanların hiçbir işlem yapılmadan size ulaştığı ilk hali
Foto2:bostanımdaki ilk hareketler
Foto3:bostanımın son şekli
















29 Nisan 2009 Çarşamba

AMA OLMAZ Kİ...BÖYLE DE YAPILMAZ Kİ!...

Bugün arkadaşımdan bir mail aldım. Nasılsın? Neler yapmaktasın? diye.
Mailin devamında da haberleşmediğimiz süre içinde kendi yaptıklarını anlatmış büyük bir zevkle. Acaba içinde nispet de var mıydı tam çözemedim????
İstanbul’dan ayrılarak yazlık evinde sezonu açmış,denize girmiş ,bahsetmemiş ama gezmiştir de ve şimdi sıra çalışmaya gelmiş yeşillikler içindeki ve muhteşem Edremit manzaralı evinde giymiş tshirtünü , almış laptopunu başlamış çalışmayaaa !!!
Peki ben güne nasıl başladım? Köprü trafiğinin nispeten az olması mutluluğu ile (1 saat 15 dakikalık yolculuk sonrası ) ofiste işe gelirken büyük bir mutlulukla giydiğim spor ayakkabılarımla 8 saat süre için vedalaşıp yerine tık tık topuklu ayakkabılarımı giyerek oturdum bilgisayarımın başına.
Şimdi ben bu günü nasıl geçireyim? Ne edeyim Nasıl bitireyim???
Ama olmaz ki arkadaşım… Böyle de yapılmaz ki :)

MİNYATÜR ODALAR SERGİSİ



“Hayallere Sığmayan Minyatür Odalar” şeklindeki tanıtım başlığının sergiyi gezdikten sonra ne kadar doğru seçilmiş olduğunu düşündüm.
Sanatçı Henry Kubjack’in Koç Müzesi sergi salonunda 15 Eylül tarihine kadar gezebileceğiniz hayal gücü ve detaycılığın ne kadar güzel ürünler çıkarabildiğinin bir örneği bu sergi.
Sergiyi gezmek için ayrıca para ödemeniz gerekmiyor müze girişi için verdiğiniz 9 TL ye dahil ama biletinizi kaybetmemeniz önemli tabii :)
Hayal gücünün ustaca kullanıldığı her şeye önüne geçemediğim büyük bir hayranlık duyarım. Bu sergiye de bu yüzden gitmeyi çok istemiştim. Sonunda görebildim ve iyi ki gidip görmüşüm. Olağanüstü. Neredeyse hiçbir detay atlanmamış çalışmalarda. Harcanan emeğe hayran kalıyorsunuz. İşin bir de ön araştırma ve hazırlık aşamalarını da düşündüğünüzde bu hayranlık daha da büyüyor.
Sergide odaları sunum şekli de çok hoş ve zarif. Odalara birkaç açıdan baktığınızda birçok detayı daha rahat fark edebiliyorsunuz ve bir odanın karşısında kısa bir zaman geçirmeniz gerekiyor.
Odalardan bir tanesi de Henry Kubjack’in kendi evinin minyatürü.
Benim en çok beğendiğim çalışmalardan bir tanesi de Wintergarden Tiyatrosunun sahne arkası. Makyaj malzemelerinin detayları öyle başarılı bir şekilde yapılmış ki mendillere kadar hiçbir detay atlanmamış.
Güzel vakit geçirebileceğiniz bir sergi. Ortalama 30–45 dakika detaylı bir gezi için yeterli. Fotoğraf makinenizi yanınıza almışsanız bu serginin de fotoğraflarını çekebilirsiniz.
Sergide birkaç çalışma sonrasında kendinizi rahatlıkla Güliver cüceler ülkesinde gibi hissedebilirsiniz.

28 Nisan 2009 Salı

KOÇ MÜZESİ

Koç müzesine ilk gidişim ve gördüm ki müzenin her yerini detaylı bir şekilde gezebilmek için 1 tam gününüzü buraya ayırmanız gerekmekte.
Müzeye geldiğinizde yolun her iki yanında Koç Müzesi Binalarını göreceksiniz. Hangisi nedir? Nereden bilet alınır? Sorularının yanıtlarını aramakla vakit kaybetmemeniz için hemen akışı anlatayım.
Sahil tarafındaki binadan biletlerinizi alarak isterseniz ekstra turlar için de kaydınızı yaptırabiliyorsunuz. Müze giriş ücreti 9 TL. Bu ücrete müzenin tüm binalarının gezisi dahil. Bununla birlikte Denizaltı ve Keşif Küresi ekstra turlar olduğu için onlara ek bir ücret ödemeniz gerekiyor. Biz Denizaltı turunu tercih ettik ve bu turun parası da 4 TL. Tur biletinizi alırken turların belli saatlerde yapıldığını göz önünde bulundurarak tur kaydınızı size uyan saatte önceden yaptırmanız faydalı olacaktır.
Biletlerinizi kolay ulaşabileceğiniz bir yer koymanızı öneririm binaların girişlerinde biletinizi göstermeniz gerekiyor.
Fotoğraf makinenizi ücret ödemeden kullanabiliyorsunuz ve fotoğraf makinesi ile gitmeniz çok faydalı olacaktır. Yanınıza almayı unutmayın.
Bizim giriş saatimiz Denizaltı tur saatine çok yakın olduğu için biz gezimize Denizaltı turu ile başlamaya karar verdik. Yerini sorduğumuzda ”Fenerbahçe’nin içinden geçerek gidebilirsiniz.” Yanıtını aldık. İyi de Fenerbahçe’den geçerek gitmek ne demek? Sorusunu bakışlarımıza yansıtınca görevli bahçedeki yerini tarif etti. Bahçeye çıkıp deniz kenarına yöneldiğimizde karşımızda emektar Fenerbahçe Vapuru’nu görünce anlayabildik durumu. Denizaltı Fenerbahçe’nin yanındaydı ve ona binmek için vapurun içinden geçmeniz gerekiyordu :)
Okuldayken eski ve soğuk olması nedeniyle Fenerbahçe vapurunu pek tercih etmezdik. Denk geldiğinde de zamanımızın bol olması lüksü ile, genelde bir sonraki vapuru beklerdik. Favorilerimiz o dönemki isimleri ile “Bahçekapı” ve “Fahri Korutürk” vapurları idi. Yanlış hatırlamıyorsam bu iki vapurun yapım tarihleri 1987 idi. O zamanki en konforlu vapurlardı.
Tamam, tamam okul dönemi anılarıma gömülmeden hemen müze detaylarına dönüyorum :)
Fenerbahçe vapurunun üst katı Yalvaç Ural Teneke Oyuncaklar sergisine dönüştürülmüş. Denizaltı turuna daha vakit vardı biz de rahat rahat vapurumuzu bir de bu haliyle gezdik.
Veeee tur saati geldi. Son derece otoriter bir kaptan ile sözünden çıkmadan, onu uslu uslu takip ederek denizaltıya geçtik. Ben, kapalı ve dar yerleri pek sevmem. Söylemesem de tereddütle başladım geziye. Ama hep bir denizaltı görmek istediğim için korkumu umursamamaya çalıştım. Sadece denizaltıya dar, kapalı bir merdivenden inerken orada ne işim olduğunu sorguladım ancak hemen bu düşüncelerimi kovdum ve sadece anlatılanlara ve bulunduğumuz yerin ilginçliğine odaklandım. Yine de bu sürede kaptanın ilk anlattığı şeyleri hatırlamıyorum :) Neyse gezimizi güzel ve sorunsuzca tamamladık. Tek hat boyunca ve tek katını geziyorsunuz denizaltının. Çok farklı bir yer ve yaklaşık 20 dakika süren bir tur ve görmeye değer.
Tur sonrasında bahçedeki araç ve uçakların bulunduğu alanı dolanıp yine sahil tarafındaki müzeyi gezmeye başladık. İçinde otomobil bölümü, zeytinyağı fabrikası, sandal, kano ve teknelerin bulunduğu bölümler var. Bizim deniz ve denizcilik yönümüzün ağır basması ile daha çok tekne, sandal ve ekipmanlarının bulunduğu alanları detaylı gezerek bu binadaki gezimizi de tamamladık.
İkinci etap olan yolun karşısında aynı zamanda Minyatür Odalar sergisinin de bulunduğu binaya geçtik. Yazının başında söylemiştim biletlerinizi sık sık göstermeniz gerekecek, kolay ulaşabileceğiniz bir yerde bulundurun diye. Bu binanın girişinde bilet kontrol sonrasında Minyatür Odalar sergisini gezdik ( sergi detaylarını sonra anlatacağım).
Aynı alanda ulaşım araçlarının tren, uçak, gemilerin bulunduğu binayı ve astronomi bölümünü de gezerek fazlasıyla yorulmuş bir şekilde bu bölümü de tamamlamış olduk.
En başta da bahsettiğim gibi 1 günün tam olarak ayrılması gereken bir müze. Özellikle mekaniğe ilginiz varsa bu tam gün bile yetmeyebilir ilgilisine. İçerideki yazılarda “okul gibi müze” diye bir tanımlama vardı. Gerçekten de öyle. Haftasonu 1 gününüzü ayırmaya değer.
Müze Ulaşım detaylarını aşağıdaki linkte bulabilirsiniz
http://www.rmk-museum.org.tr
Müze Saatleri
Salı –Cuma 10.00 – 17.00
Cumartesi – Pazar 10.00 – 19.00

KOÇ MÜZESİ ÖNCESİ BALIK EKMEK

Henry Kubjack’in Minyatür Odalar sergisi nedeni ile müze turlarımızda Rahmi Koç müzesini öne aldık.
Güzergâhımızı Eminönü üzerinden belirleyerek gitmeye karar verdik. Keyifli çekirdek gezi ekibimizle.
Öğle saatinde buluşmamız balık ekmek kokularıyla birleşince Eminönü’nde balık ekmek molası vermeden olmaz düşüncesi ile seçtiğimiz bir yerde yedik yemeğimizi. Yeni düzenlemede balık teknelerinin önündeki küçük masa ve taburelerde oturabiliyorsunuz. Balığınızı yerken etrafınızda oluşmuş küçük bir sektör ile karşılaşıyorsunuz. Balığın yanına eşlik etmesi için turşu ve turşu suyu satan kişiler, balık yerken batan elleriniz için ıslak mendil satan küçük çocuklar. Sizi pek rahat bırakmıyorlar.
Bu şekilde masada oturup teknelerin yanında balık ekmek yemenin en kötü yanı sadece ellerinizin değil ( ıslak mendille epey temizlememize rağmen)üzerinizin uzun bir süre balık kokması :( Balık ekmek molası vermek istediğinizde bunu da göze almalısınız.
O gün balık ekmek keyfi çok güzeldi ama en güzeli okul döneminde öğlen dersimiz ya da sınavımız bittikten sonra dönüş için kalabalık mesai saatlerine kalmadan ekmek arası balığı paketletip yanına da içeceğinizi alarak vapurun arkasında açık yerde deniz, İstanbul manzarası ve keyifli bir sohbet eşliğinde yemektir.
Öğrenciliğimizin ilk acemilik zamanlarında bu şekilde dışarıda satılan yiyeceklere şüpheli bakışların azalması ve ilk cesaretli adımı attıktan sonra vapurda balık ekmek keyfi, keyifle doya doya çıkarılıyor :)
Sonra da buna alışıp size daha önceden korkunç gelecek birsürü şeyi yapmaya başlıyorsunuz :)

27 Nisan 2009 Pazartesi

STRAIGHT'IN HİKAYESİ




1 günlük izin alarak 23 nisan sonrası ile birleştirdiğim küçük bahar tatilimde yaptığım aktivitelerden biri de tabii ki film izlemekti.Hep keyif dediğimde evde dvd keyfinden bahsediyorum battaniyeye sarılarak izleme hayallerine çok çabuk dalıyorum.23 nisanda hava da öyle kötü ve yağışlı olunca dedim gün bu gündür koy elindeki dvdlerden birini, al battaniyeni ve izle filmini :)

Bir süre önce aldığım ama henüz izleyemediğim ve oldukça eski bir film olan Straight'in Hikayesi'ni seçtim.

10 yıldır konuşmadığı kardeşi kalp krizi geçirince bir çim biçme makinesi ile kardeşini görmek üzere yola çıkan 73 yaşındaki Alvin Straight'in hikayesi.

Filmin kahramanı yolda karşılaştığı kişilerle diyaloglarında sürekli bir hayat dersi veriyor.Böyle bakıldığında sıkıcı olabiliyor ama işleyiş şekli son derece güzel.Bu diyaloglardan bir tanesi de bana göre oldukça güzeldi.Alvin'e soruyorlar "yaşlı olmanın en kötü yanı nedir?" diye.yanıt ise "yaşlı olmanın en kötü tarafı daha önce genç olduğunuzu hatırlamaktır."

Eğer her zaman ekşın...ekşın...ekşın diyen biriyseniz uzak durmanız , yol hikayelerini severim diyorsanız izlemenizi önereceğim bir film.


İyi seyirler...

ASTROLOJİYE DARBE!!!!

Aslında bir laboratuvar yengeci olarak ( normal doğum sürecinde aslan burcu olacakken erken doğum hamlem doktorlarca ilaçlarla engellenmişken , sonrasında da ilacı erken keserek beni elbirliğiyle yengeç yapmışlar ) astroloji konusunda konuşmamam gerekir ama bu haberi görünce paylaşmadan edemedim.
Cumhuriyet Bilim Teknikte çıkan bir habere göre astroloji hesaplamalarında yapılan bir hata tüm sistemi işlevsiz bırakıyor gibi :)

Haberin detaylarını merak edenleriniz aşağıdaki linki tıklayarak okuyabilirsiniz.

http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=52540&kn=18

22 Nisan 2009 Çarşamba

KÜÇÜK BİR MOLA

İstanbul’daki yağış bizim ofisin mevkiini de buldu bir saattir. Tabiii ben firari moda geçip ev, kahve keyfi gibi hayallere dalmaya başladım hemen. Ama bu sefer farklı bir şey yapayım ve bulunduğum yerde küçük bir keyif molası vereyim dedim. Ofisin geniş camları önünde yağmuru izlerken bir kahve kaçamağı… Güzel fikir di mi?
Hemen kendime bir kahve almak üzere yerimden kalktım, yağmuru izleyerek kahvemi içmeye hazırlanırken kafamın ne kadar dağılmış ( aslında yorgun ) olduğunu fark ettim. Çünkü kendime kahve yerine çay almışım :)
Şimdi bir yandan yağmuru izleyip, bir yandan kahve niyetine çayımı içip bu yazıyı yazıyorum :)

1984



Nane Şekeri'nin Yorumu:

bu kitap aslında pek de yolculuk ya da tatilde okunacak türden bir kitap değil.üzerinde düşünülmesi , detayların dikkatle okunması gereken bir kitap.

hayatınızı sizin için belirlenmiş kesin kurallar çerçevesinde ve sürekli kontrol altında yaşadığınızda buna boyun eğmek ya da eğmemek arasındaki çizgide seçimlerinizi belirlemenizin yaratacağı sonuçları anlatan bir roman.

okumaya ve zaman ayırmaya değecek bir kitaptır kendileri.

21 Nisan 2009 Salı

BİR HAYALİN GERÇEKLEŞMESİ

Hayatımda olmasını ya da yapmayı istediğim şeyler gerçekleştiğinde sanal bir listeye bir işaret koyar gibi çok şükür bunu da yaptım demekten herkes gibi ben de çok hoşlanıyorum.
İşte onlardan bir tanesi Cumartesi günü gerçekleşti, benim için. Farid Farjad konseri.
Farid Farjad’ın müziği ile çok sıkıntılı bir dönemimde tanışmıştım ve yeniden toparlanmamı sağlamıştı. Sonrasında diğer albümlerinden de aynı keyfi aldığımda hayranlığımın sürekli olacağını anlamış oldum.
Büyülü kemanı ile Acem ezgilerini çalan İranlı bir sanatçıdır Farid Farjad. Ezgileri ile ruh halinize göre ve siz nereye, hangi hayalinize gitmek isteseniz hiç nazlanmadan sizi ulaştırıverir varmak isteğiniz o hayale.
Farid Farjadı’ı ilk dinlediğimde keşke Türkiye’ye gelse ve konserine gidebilsem diye hayaller kurmuştum. Konser vereceği yeri bile seçmiştim kendime göre.Bu büyülü müziğin en yakışacağı yer yine bana göre olağanüstü bir atmosfere sahip olan Yerebatan Sarnıcı idi.Yerebatan Sarnıcı’nda Farid Farjad Konseri!!!! İşte buydu hayalim. Gerçi mekân düşündüğüm yer olmasa da konser büyüleyiciydi. Üstelik izleyicileri ile kurduğu iletişim de son derece doğal ve sıcaktı.
Bir de Damdaki Kemancı müzikalinden eserler çalınca ben nerede olduğumu unuttum, mest oldum( Damdaki kemancı en sevdiğim filmdir ).
Konserin üzerimdeki etkilerini şöyle özetleyebilirim. Uçtuuuum, kendimden geçtiiiim ve bir hayalimi daha gerçekleştirdim :)

17 Nisan 2009 Cuma

METROBÜS DENEYİMİ

Önce inşaat ve yol çalışmalarının köprü trafiğine olumsuz etkisi ile tanıştım.Açılışı ile birlikte trafiği rahatlatacak mı?Nasıl bişey bu?Ne kadar zamanda yolu tamamlıyor?gibi soruların yanıtlarını ararken nihayet dün ilk kez binebildim metrobüse.
Zorlu bir yolu katederek ulaşılan metrobüs istasyonunda ilk fark ettiğim.Kalabalık!!!! Tabii yıllardır izole araçlarla seyahate alışınca sıradan bir kalabalık bile abartılı gelebiliyor.Ama neyse ki okul dönemlerinde edinmiş olduğum bazı yeteneklerimi henüz kaybetmemişim ve kendimize oturacak yer bile bulabildim ilk binişimde :)
Bir test yolculuğu olması, benim sorgulayıcı ve meraklı yönümle buluşunca ortaya bu araç ile kaç dakikada nerede olunur şeklinde sorular zihnimde uçuşmaya başladı, kendime hakim olmadım ve biniş ile iniş arasında belli noktalarda süre hesabı yaptım. Sonuçlar şöyle :
- Mecidiyeköy’den araca biniş ve köprüden çıkış süresi 6 dakika ( 18:18 -18:24 )
- Mecidiyeköy’den araca biniş ile son durak olan Söğütlüçeşme’de iniş süresi 19 dakika (18:18 -18:37)
Merak edip kullanmak isteyenlerin bilgisine sunulur.

YASTIK ADAM

Dün akşam izlediğim oyunun adı Yastık Adam. Konu, içerik ve yorumlarına hiç bakmadan sadece oyuncu Serhat Tutumluer’in işin içinde olması referansına dayanarak gittiğimiz bir oyun.(Hiç pişman olmadık her zamanki gibi.)
Sahnelerinin çarpıcılığı ve zihninizde yarattığı değişimlerle zamanın nasıl aktığını cidden unutturan, sizi alıp götüren bir oyun. Bir sorgulama üzerine kurulu. Ne olduğunu anlamadan, birden olup biten durumlar. Ortaya çıkan durumların üzerinizde yarattığı gerginlik içine zekice yerleştirilmiş espriler. Birkaç saniye önce yaşadığınız şaşkınlık içinde karşılaştığınız espride gülüp gülmeme arasında zihinsel geçişler yaşamanıza neden oluyor.
Oyun, 2,5 saat sürüyor. Ben daha fazla detayına girmeyeceğim. İzlemeye, para ve zaman harcamaya değecek bir oyun. Bütün oyuncuların performansı çok başarılı.

13 Nisan 2009 Pazartesi

1000 KALORİ PEŞİNDE

Kalori kavramı ile ilk enerji, ısı birimi olarak ve joule cinsinden de ifade edilişi ile tanışmış , ifade edilişindeki rahatlıktan kendisine pek de önem vermemiştim.Sınavlarda çıktıkça hesapladım o kadar.
Ama yıllar içinde kalori kelimesinin ifade ettiklerinin sizin için değişmesi, gözünüze gözünüze bu kadar sokulması bu enerji birimine biraz daha itina ve önem verme gerekliliğini insanın hayatına sokuyormuş.
Daha önce de dediğim gibi yapılan testler sonucu kan değerlerimi düzeltme adına yoğun bir çalışma içersindeyim.Düzenli spor, yenilen yiyeceklerin içeriğine dikkat etmek , besin gruplarının gerekli oranda dağılımı ve tüketimi.Çok önemli bir sınava hazırlanır gibi özenle araştırıyorum ve uyguluyorum.Bakalım ne kadar sürecek bu durum?
Önceki yazılarımda paylaştığım real age testini bir kez daha yaptığımda hayatımdaki hareketin süreleri ve cinsi bölümünden sınıfta kaldım ( hiç beklemiyordum bu sonucu doğrusu ) ve bana yapılan önerilerde haftada 1000 kalori harcanacak egzersizlerle bu işe başlamam gerektiği söyleniyor.
Tamam, hiç sorun diiil ben hazırım bu değişime :)
Düşündüm, araştırdım, daha önce bu konuda anlatılanları hatırladım ve şu sonuca ulaştım. Bu iş o kadar zor değil.Örneğin 2 dilim baklava, 1 kocaman paket çikolata ,1 kutu kestane şekeri yediğinizde kolayca 1000 kalori alabiliyorsunuz.Hem de hemen. Bu kadar basit! Hemen kabaca bir hesaplama ile bu kadarcık şey yendiğinde bir anda şıp diye alınıyorsa hergün yapılan yarım saat egzersizle 1 haftada bunlardan porsiyon porsiyon eritilir düşüncesiyle başladım düzenli egzersizlerime.
Ama gerçek hayat başkaymış tabii 30 dk lık bir kardio ile ortalama 150-200 kalori yakıyorsunuz ve bunu 6 gün yaptığınızda ancak 1000 kaloriyi ya buluyor ya da sadece yanına yaklaşıyorsunuz. Sizinle son derece kolay buluşan ama sizden ayrılması hiç de o kadar kolay olmayan bir misafir gibi.
Şimdilik haftalık 1000 kalori yakma hedefimi hergün sürüne sürüne yapıyorum. Daha kötüsü bunun henüz başlangıç seviyesi olması ve ilerideki hedefin haftalık 3500 kalori olması :( Çook çalışmam lazım çoook…

9 Nisan 2009 Perşembe

BU HAVALARDA…

Okuldayken nereden elde ettiğimizi hiç düşünme gereği duymadan ama kesinlikle kendimize temel bir hak olarak gördüğümüz, böyle havalarda hiç aksatmadan uyguladığımız bir aksiyondu firar etmek.
Sabah kalkarsınız hava olağanüstüdür. Okula gitmek gibi bir niyetle vapur iskelesinde buluşursunuz arkadaşlarınızla. Sonra o niyet birden yerini başka niyetlere bırakır ve sabahın köründe başlarınız gezmeye amaçsızca, boş boş.
Eh saat daha erken olduğu için birkaç saat etrafta dolansanız bile saat 11:00 de sinemada ilk seansı rahatlıkla yakalarsınız ve haftanın içi olması nedeniyle genelde sadece sizin olduğunuz ,size tahsis edilmiş hissini veren boş bir salonda izlemeye başlarsınız filminizi mısır patlağınızı yerken haşır huşur.
Film sonrasında haklı olarak acıkmış ve hala çoook zamanınızın olması lüksü ile yediklerinizin içeriğini, sağlık derecesini düşünmeden bişeyler yersiniz.
Hala zaman vardır ve kitapçılar dolaşılır, gözünüze kestirdiğiniz ya da uzaklığına aldırmadan, yolu gözünüzde büyütmeden o, çok sevdiğiniz cafeye gidersiniz uzuuun uzun sohbet edebilmek üzere.
Evet, hepsini bu havalarda yaparsınız. Şimdi benim yine yapabilmek istediğim gibi…