Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Ağustos 2009 Perşembe

KENDİ ÖDÜLÜNÜ KENDİN VER

















Genelde böyle internetsel ortamlardaki trendlerden çok geç haberim olur.


Sağolsun Gelinnciğim bana bu konuda her zaman destek olur, bilgi akışı sağlar ve beni günceller ( Facebook’a da onun zorlaması ile girmiştim hatta Facebook ödevleri veriyordu bana şimdi Facebook’dan şu kadar kişiyi bul diye… ).


Bu ödül yazılarını da görüyordum ama hem olağanüstü yoğun bir hafta geçirdiğimden hem de öyle hemen ne olduğunu çakamadığımdan üstüne düşmemiştim.


Yine Gelinn imdadıma yetişti, sağ olsun sana ödül verdim bak diye. Ben de baktım sonra bu nedir? Bunun bir deadline ı var mı? Diye kızceğize yığdım sorularımı. Sonra baktı benim durum biraz(!) vahim ( hayatıma bir gün pat diye giriveren ) DaiSy de işe el attı ve durumu özetlediler bana.


”Bak çekirge ( burada çekirge ben oluyorum), sen de birilerine ödül vericeksin”, “Şimdi çekirge, bir de değişik özelliklerini yazıcaksın” falan dediler. Ben ise vakitsizlikten bu operasyona girişemedim bir türlü.


Sonra düşündüm, ben öyle birkaç değişik özelliği olan biri değil, başlı başına değişik bir hatunum. Bunu geçtim.

Değişik bir hatun olarak öyle ödül vereceğim birkaç isim seçemem çünkü hepsi beni okumuş, bulmuş, duymuş ve beni yalnız bırakmamış ya da benim okuyup, duyup, yanlız bırakmadığım kişiler. Bunu da eledim.

Eeee peki ben ne yapayım?


Ben de beni yalnız bırakmayan ve yalnız bırakmadığım herkese Nane Şekeri ikram edeyim dedim.


Tatlı, Ferahlatıcı ve Eğlenceli…

:)

İZİNE 1 KALA...

Perşembe haftanın en güzel günüdür.



Haftasonunu düşünmek için yeteri kadar yakın,pazartesi'den seni uzaklaştıracak kadar uzaktır.






Geçenlerde okuduğum bir söz.Şu anki ruh halime çok uygun :)

26 Ağustos 2009 Çarşamba

BADEM KAÇMIŞ




Ne tam evcil, ne de tam vahşi olan sevimli fok Badem kafesinden kaçmıştı ve şimdilerde Ören sahillerinde kıyıdaki kişilere saldırdı deniyor ve son derece vahşi görünüşlü fotoğrafları konmuş.

Ama insanların önce ona dokunma, kuyruğunu çekme, başına üşüşme şeklinde taciz ettiği ve aslında insanların onun yaşam alanını işgal ettiği üzerinde hiç durulmamış.

Badem bir sirk hayvanı değil, kendi oramında yaşamaya alışmış bir deniz memelisi.

Sadece bunu hatırlamak bile olaya daha mantıklı bakmaya yardımcı olacaktır.

Ayrıca o bir fok balığı değil, bir deniz memelisi, bir Akdeniz Foku l!!!!

21 Ağustos 2009 Cuma

EMPATİ


Yaşamınızın kontrolü sizde değil!

Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.

Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz.

Bu kitabı kapatabilirsiniz.

O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz.

Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz.

Ne isterseniz yapabilirsiniz.

Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz.

Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz.

Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.

Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın.

Sadece 'isteklerinizin' tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya çalışın.

Edebiyat, Bilim Ve Felsefe Ruhunuza Akacak,

Okudukça Bağlanacak, Bağlandıkça Okuyacaksınız...

Nane Şekeri’nin Yorumu:

Yeni bir kitap değil, yazarın bundan önceki kitabı peynir ekmek gibi satınca ikinci kitap olan Empati piyasaya çıktığında bir anda her yeri sarıvermişti.

İlk kitap olan Olasılıksızı okumadım, yeniden eskiye şeklinde bir giriş oldu benim için.

Kitap hakkındaki düşüncelerime gelince. Aslında okumak fiilini kullanmak ne kadar doğru olur bilemiyorum çünkü ben kitabı izledim demenin, eylemi daha iyi karşılayacağını düşünüyorum.

Evet, film izler gibi bitirdim kitabı sanki her sayfada başka bir sahneye geçiyormuşum gibi.

Değişik, sürükleyici ve rahat okunabilen bir roman…

Kitap okuma ruh halinize göre eğer, edebi bir tat arıyorsanız sonraya erteleyebileceğiniz, hayır ben çok da kafamı yormadan okuyacağım bir kitap arıyorum diyorsanız kesinlikle okuma listenize alabileceğiniz bir kitap.

Keyifli okumalar…

20 Ağustos 2009 Perşembe

GECE MASALCISI


Her şey yıllar önce Şam'ın eski mahallelerinden birinde başladı. O zamanlar Şam'da yaşayan insanların en ilginci Arabacı Salim'di. Salim, yörenin en ünlü öykücüsüydü. Arabasına aldığı yolculara öyle öyküler anlatırdı ki, kimse zamanın nasıl geçtiğini fark etmezdi.
Bir kere anlatmaya başladı mı öykülerini birer kırlangıç gibi uçururdu. Ağzından çıkan kelimeler insanları büyülerdi.
Derken bir gün esin perisi onu terk ediverdi. Salim son 21 kelimesini söyleyip dilsiz kaldı. Bir daha ancak benzeri duyulmamış yedi hikâye dinleyebilirse konuşabilecekti...

Nane Şekeri’nin Yorumu:

Bu bölümde hep okuduğum kitaplardan bahsettiğim için geçen gün kitaplığıma baktığımda Rafik Schami’nin bu kitabını gördüm.

Arap ve Fars edebiyatını çok severim. Hayal gücünü bir başka yorumlarlar. Özellikle Arap edebiyatında…

Suriye’li bir yazar olan Rafik Schami de bu kitabında kahramanı Salim’in arabasına sizi de alarak hikâyeleri eşliğinde keyifli yolculuklara çıkarır.

Anlatım tarzı biraz farklı bir kitap okumak isteyenler bu kitaba da şans verebilirler.


Keyifli okumalar…

19 Ağustos 2009 Çarşamba

DONDURMACI YAŞAR USTA

Dün, o hareketli yolculuktan sonra eve dönmeden, akşam keyif olması için Bostancı’daki meşhur Yaşar Usta’dan dondurma aldım :)


Daha önce denediniz mi bilmiyorum ama hem sıra dışı dondurmaları ( patlıcanlı, domatesli havuçlu gibi ) hem de meyveli dondurmaları ile ünlüdür.


Ben patlıcanlı dondurmasını seviyorum ama her zaman kalmıyor, bitiyor. Diğer sıra dışı çeşitleri henüz denemedim.

Amaaaaa o meyveli dondurmaları yok muuuuu muhteşem yahuuuu :)

Aslında şöyle söylemem daha doğru olur sanırım meyveli dondurma değil de dondurulmuş meyve yiyor gibi oluyorsunuz. Meyvelerin tadı olduğu gibi duruyor, hatta bağırıyor :)

Paket de yaptırabiliyorsunuz. Götüreceğiniz mesafeye göre özel şekilde paketliyorlar.

Bu kadar anlattıktan sonra hemen yerini de tarif edeyim. Bostancıda Minibüs yolu üzerinde lunapark ışıklara gelmeden bir önceki ışıklarda Shell benzin istasyonu var. O ışıklardan bostancı yönünde Ali Nihat Tarlan Caddesi üzerinde. Yanında Sampi pidecisi var.


Zaten önündeki kalabalıktan görürsünüz hemen.

Kesinlikle denemeye değer.


18 Ağustos 2009 Salı

BU NE HIZ BÖYLE?

Hep diyorum, bu şehrin bir ulaşım aracını, bir sokak ya da caddesini kullanmayın ilk aksiyonunuzda her şey değişmiş ve siz bir anda her şeyin yabancısı olabilirsiniz. Tıpkı dün benim başıma gelenler gibi.


Gelinn ile akşam Kadıköy’de buluşmak üzere işten çıktım ve en rahat vapurla karşıya geçerim diye Beşiktaş Vapur İskelesine gitmeye karar verdim. Dolmuştan Üsküdar Vapur İskelesinin önünde indim ve Kadıköy vapurlarının kalktığı ( daha doğrusu benim öyle hatırladığım ) Barbaros Hayrettin İskelesine hızlı adımlarla gittim. Gittim de ortada vapur falan yok ki!!!...



Vapura binmeyeli artık Kadıköy seferleri de Üsküdar İskelesinden yapılmaya başlanmış ama bu konuda birine soru sormasanız hiçbir uyarı ya da bilgi yok!


Benim gibi birkaç yanlış iskelezede ile birlikte Üsküdar İskelesinde kalkmak üzere olan vapura yetişmek üzere başladık koşmaya. Ben ayağımda topuklularla tık tık koşa koşa yetiştim, bu arada jetonumu da aldım ve vapura son anda son yolcu olarak attım kendimi. Kafamı falan da vapura çarpmadan binebildim. Kan ter içinde oturdum ilk bulduğum koltuğa. Biraz kitap okuyarak sakinleşmeye çalışırken geldik iskeleye ve indim yine hiçbir yerimi vapura çarpmadan.


Artık Kadıköy’ümdeyim, gözü kapalı dolaşırım derken iskelenin karşısındaki ışıkların orada bir inşaat yapıldığını ve bu nedenle karşıya geçişlerin Belediye Başkanlık Binasının bahçesinden yapıldığını ışıklardaki kalabalığı izleyerek öğrenebildim.


Allahımmm burası da değişmiş!!!


Neyse işler halledilip, Gelinn ile güzel bir yemek yedikten sonra, Kadıköy’deki sarı dolmuşların da ( yine bir inşaat şantiyesi yüzünden ) durağının değiştiğini öğrenip pes dedim.


Bu kadar da çok ve hızlı değişilmez ki canım.


Şimdi değişmemişliklerimin değişmemesini neden bu kadar çok istediğimi daha açık anlatabildim mi?

17 Ağustos 2009 Pazartesi

KORO




Daha önce duyduğum ama izleme fırsatını bulamadığım bir filmdi. Arkadaşım sana Koro filmini getireyim dediğinde ilk etapta hatırlayamadım ama film zevkine güvendiğim için hiç de sorgulamadım bile beğenip beğenmeyeceğimi.


Ve bu hafta sonu filmi izledim.


Söyleyeceğim tek şey muhteşem!


Sorunlu çocukların okuduğu bir okul, sert ve hiç insani yaklaşım içermeyen yöntemleri olan bir müdür tarafından yönetiliyor.


Okula sınıf mümessili olarak atanan yeni öğretmen, eski müzisyen Mathieu sakin görünüşü ve akıllı yaklaşımları ile çocuklarla arasında güçlü bir bağ kurar.


Daha önce yazdığı bestelerinin çocuklar tarafından çalınması ile de okulda bir koro kurmaya karar verir ( belki de kurmak zorunda kalır ). Koronun oluşturulma aşamaları, yaşanan olaylar eğlenceli bir şekilde anlatılmış.


Konu aslında çok da sıra dışı değil ama işleniş şekli çok güzel.


İzleme şansınız olduğunda hiç düşünmeden zaman ayırabileceğiniz bir film olduğunu söyleyebilirim.


Keyifli seyirler…

13 Ağustos 2009 Perşembe

KARIŞIK NANE ŞEKERİ

Burcun Yengeç, mistik şeyleri iyi anlarsın, kendini anlayamayan kimseyi anlayamaz dediler, gaza getirdiler ben de bunlara inanıp astrolojik yapıma odaklanayım, bir bakayım nasıl bir şeydir dedim.


Dedim de öyle kitaplarda yazan Yengeçlere de hiç benzemiyorum ki. Ben de isterim evcil yönleri yüksek, evinde oturmayı seven, cici, munis bir Yengeç olmayı ama değilim öyle, olamıyorum uzun süre bu şekilde.


Dedim peki bu nedendir? Dediler yükselen burcundandır ve onun etkisi sende daha fazladır. Ben de yine bunlara inanıp yükselen burcumu keşfettim. Aslan!!!


Tamamdır işteeee sen bu yüzden öyle içine kapanık, munis birisi değilsin. Aslan burcu gösterişi var sende dediler inandım, sadece inanmakla kalmayıp havalara da girdim.


Demek bu yüzdenmiş benimle tanışan büyük çoğunluluğun beni Aslan sanması...


Yengeç-Aslan karışımımı ilginç ve olumlu bulanlar da olduuuu, iç dünyan çok uyumsuz diyenler de… İşin uzmanı olamadım ki ben de bir şey diyeyim kendime.


Ben şu mistik şeyleri anlama yönüm ne zaman çıkacak? Ben ne zaman bu işlerden anlayacağım? Peki onlar da beni anlayabilecek mi?Beni niye gezegenler yönetmek zorunda? Ben de onları yönetmek istiyorum! İnsanların yaşamlarını yok sayarak nasıl bu kadar az bir gruba ayırabilirsiniz? diye isyanlardayken sen misin böyle kaşınan al sana, bir de ay burcu diye bir şey çıkaralım da iyice karışsın kafan dediler.

Ay burcu da ne ola ki? Başladım internette dolanmaya tırım tırım.

Sağı tıkladım, solu tıkladım, o site senin bu site benim gezdikten sonraaaa ay burcumun da Akrep olduğunu öğrendim. Öğrendim de ne oldu? Hiç bir şey anlamadım ki. Sonra da kızdım kendime zamanında ücretsiz diye çıkarttırdığın yıldız haritanı çok uzunmuş bu diyerek tembellik etmeden okusaydın bilirdin bir şeyler diye.

Şimdi hepsinin altından kalkamayacağım için feci yardıma ihtiyacım var.Burcu Yengeç, Yükselen burcu Aslan, Ay burcu Akrep olan ben acep nasıl bir şeyim?????

Allah rızası için astrolojiden anlayanınız varsa bir şey desin n’olur. Yoksa ben kendime yeni burçlar bulup karmakarışık bir Nane Şekeri olacağım :(


11 Ağustos 2009 Salı

İŞİNİ İYİ YAPANI…

Başlığa aldanıp da hemen bir küfür sallayacağımı sanmayın :)

Aksine, sözün devamının ne kadar anlamlı olduğuna dair olacak yazacaklarım.

Fethiye’de çok güzel kuru kahve satan bir yer var. Aslında baharat falan da satıyor ama ben kahvesine bayılıyorum. Hatta Eminönü’ndeki Kurukahveci Mehmet Efendi’nin kahvesinden bile çok beğeniyorum.

Küçük bir dükkân...

Bayramlarda dükkânın önünde kuyruk olurmuş. Fethiye’nin geleneklerinden biri gibidir o kuyrukta bekleyerek kahve almak demişlerdi.

Kuru kahvesi ile Fethiye’ye gitmeden çok önce tanıştığımız için bilerek, isteyerek ve bir de merak ederek gitmiştik kahvemizi almaya. Hatta ilk kez Fethiye’ye gidip de bu kahveyi önceden bilmiş olmamız bize oralarda ayrı bir itibar bile sağlamıştı :)

Kahve almaya gittiğimizde kahvenin güzelliğinden, bir yere giderken hediye olarak götürdüğümüzden bahsederken dükkân sahibi sakin amcamız bir taraftan da orada öğretmenlik yapan birinin siparişini hazırlıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam o paket de Bitlis’e gönderilmek üzere hazırlanıyordu. Siparişi hazırlanan öğretmen bey de bizim düşüncelerimize katıldı ve biz hep birlikte o küçük dükkânda bir övgü, beğeni fırtınası yarattık :)

Bizim konuşmalarımız sona erip, sıra dükkân sahibi sakin amcaya gelince bütün bu söylediklerimiz sanki hiç söylenmemiş gibi “ İşini iyi yapanı dağda da bulurlar” dedi ve aynı sakinlikle siparişleri hazırlamaya devam etti.

Sözün doğruluğu ve dükkân sahibi sakin amcanın gösterdiği tevazudan öyle etkilendim ki bu sözü sık sık kendime hatırlatır oldum.

Fethiyeli bir arkadaşım yeni döndü İstanbul’a ve dönerken bana kahve almak istediğinde dükkân kapalı olduğu için alamadığını söyledi. Olsun, varsın alamasın, hatırlamış ya benim ne kadar sevdiğimi o kahveyi o da yeter :)

Ve yeniden hatırlattı ya dükkân sahibi sakin amcanın o sıradanlıkla söylediği sözleri o da yeter bana!...


3 Ağustos 2009 Pazartesi

HARCAMALARI İZLEME

Artık bol kaynakların sona ermesi ve olumsuz piyasa koşullarının düzelecek mi? Düzelecekse ne zaman ve nasıl olacak? Konularının gündemi oluşturduğu düşünülürse harcamalarda tasarruf yaklaşımları son derece doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gelinn’in, piyasanın nabzını tutarak avantajlı ürünleri, kampanyaları ve bu konudaki kendi yaklaşımlarını paylaştığı blogunda bir bölümü var.Hayalbemol alışveriş konusundaki yazısında faydalı önerilerini paylaştı.

Fiilen yaptığım işin bu konuda proje üretmek olması nedeniyle işin alınan tedbirler sonrası izleme safhasını da ben yazayım istedim.

Evet, kişisel harcama planında yapılan bu uygulamalar başlangıç için çok gerekli olsa da yeterli değil. Sürekliliği sağlayabilmek için belirlenen ve uygulanan stratejilerin, kararların sonuçlarının izlenmesi de son derece önemli.

Bu süreci diyet yapmak gibi düşünebilirsiniz. Yüksek bir motivasyonla önemli miktarda kilo verebilirsiniz. Bununla birlikte verdiğiniz kiloları fazlası ile geri almamak için diyetisyenlerin koruma dönemi dediği asıl ve zorlu süreç başlar.

Yemek yeme alışkanlığını günlük hayatta uzun vadeli bir yapıda uygulayabilmektir bu aşama.
Yemek yemeyi çok seven bir kişinin diyet sonrasında bütün yiyeceklere saldırarak verdiği 5 kiloyu 7-8 kilo olarak geri alması ne kadar kötüyse alışverişi çok seven birinin bir anda alışverişi kesmesi sonrasında “tamamdır, bana bu kadar tasarruf yeter “ diyerek alınması hiç de gerekli olmayacak bir yığın şeye para harcaması da o kadar kötü olur.

Bu durumu yaşamamak için kendi planınızı oluşturmanız bana kalırsa en akıllıca yaklaşım olacaktır .

Ne kadar geliriniz var, giderleriniz neler?

Peki, ben bu kadar ahkâm kestikten sonra neler yapıyorum ondan bahsedeyim.

Krizin gelişini çok önceden görerek hararetli zamanları başladığında zaten harcamalarımı belli bir düzene koymuştum. İhtiyaç listeleri oluşturdum, elimdeki envanteri (kıyafet, kitap, ayakkabı gibi) güncelledim ve her alışverişimde “bu gerçekten de gerekli mi?" Sorusu ile hareket ettim. Bu aşamaları tek başıma geçirmedim. Artık hepinizin bildiği çok yakın arkadaşım olan Gelinn ile birlikte karşılıklı bu konuda kendimizi bir hayli geliştirdik, hatta bir ara dişi Varyemez Amca’lar olma yolundan son anda döndük :)

İzleme aşamasında ilk olarak harcamalarınızı gruplamanızı önereceğim.

1.Grup: aylık olarak kredi kartı, fatura gibi düzenli ödemeleriniz olsun

2.Grup: aylık olarak kredi kartı ya da nakit olsun yapmış olduğunuz harcama başlıkları, nelere para harcadığınız olsun. Örneğin o ay aldığınız kitap sayısı ve ödediğiniz tutar ( ve soru şu: bu kitapları almam gerçekten gerekli miydi?)

3.Grup: aylık olarak gezi, eğlence gibi sosyal yönümüzü besleyen aktiviteler olsun.

Bu maddeleri tercihinize göre, not defteri , harcama ağacı şeması ya da benim yaptığım gibi bir Excel dosyada günlük ve aylık olarak bu başlıklara ait yapılan ödeme ve giderlerinizi kaydederek ay içinde ya da sonunda harcamalarda ne aşamada olduğunuzu, işin ne yöne doğru gittiğini izleyebilirsiniz.

Bu da size cebinizden çıkan tüm paranın nereye gittiği konusunda topluca bir gözlem şansı oluşturur.

Harcamalarım içinde gezmek için ayırdığım parada kesinti yapmaya yanaşmadığım,gezip tozmalarıma da artık engel olursam bunalıma gireceğim için ben de gezme, yeme içme giderlerimi her birini düzenli olarak kaydederek dosyama günlük olarak takip ediyorum. Henüz burada bir kesintiye gitmedim.

Böylelikle para akışım üzerinde daha çok kontrol sağlayabiliyorum.Elimde para kalması durumunda elde ettiğim bu kaynağı bana daha çok yarayacak ihtiyaç alımlarında ( dürüst olacağım daha çok gezmekte ) kullanabiliyorum.

Yazımın en başında da belirtmiş olduğum gibi birden her şeyden mahrumiyet yerine öncellikleri doğru ve objektif olarak belirledikten sonra bunu hayatın bir parçası olarak yaşadığınızda tasarrufa bağlı elinizde kalan parayı kullanacağınız alanları da genişletebileceksiniz.


BUZ DEVRİ 3


Hafta sonu Buz Devri 3 ü izledim 3 boyutlu olarak.
Daha önce başka bir 3 boyutlu animasyon film izlemiştim o daha güzeldi. Buz Devri 3 ün 3 boyutunu pek tutmadım.

Ama çok güzel vakit geçirdim. Buz Devri 2 ye göre çok daha dinamik ve güzeldi. Aile kavramı üzerinde buruluyor serinin bu bölümünde. Kahramanım Sid her zamanki gibi olaylara kendi farklı bakış açısı ile yaklaşıyor :)

Palamut maceraları bu bölümde farklı bir boyutta işlenmiş o da çok keyifliydi, çok güldüm :)

Özet olarak bir arkadaşımın TV yorumlarından birinde duyup benimle paylaştığı yorum çok doğru.

Bu film, kesinlikle 1.sinden kötü ama 2.sinden daha iyi.

Keyifli seyirler…