Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Kasım 2010 Cumartesi

BU MUDUR TAKILDIĞINIZ?


Jennifer Aniston 1 yıl önce Meksika tatilinde giydiği mor bikinisi ile yeniden objektiflere yakalanmışşşşş!!!!!

Ve bu olayda şaşırtıcı olan aynı mayonun 1 yıl ara ile giyilmesiymiş gibi haber yapılmış.

Asıl şaşırtıcı olan nedir ben söyleyeyim .

41 yaşında bir hatunun aynı bikiniyi 1 yıl sonra yine aynı ölçüler ile giyebilmesi!!!

Üstelik sadece giyebilmesi değil, o bikinin hakkını verecek şekilde 1 yıl sonra da formda olabilmesi.Zaten görünen o ki önümüzdeki en az 10 yıl daha kendisi böyle görünecek ve sevgili mor bikinisini istediği kadar giyebilecek :)


İşte buna şaşırmamak ve hayran olmamak elde değil.

22 Kasım 2010 Pazartesi

HAKLI BİR DEPRESYON İÇERİSİNDEYİM

Şimdi yazınca siz de bana hak vereceksiniz.

Kurban Bayramı tatilini bitirmemizle birlikte ballı 2010 yılının son tatilini de bitirmiş bulunmaktayız.

Bunu felaket tellalı gibi buradan böyle bağıra bağıra yazmak istemezdim sevgili dostlarım ama bundan sonraki ilk resmi tatilimiz taaaa 19 Mayıs 2011de.

Yılbaşı bile cumartesi gününe geliyor !

Eh ne derler bir sene nasıl başlarsa öyle geçermiş.Yılın ilk tatil günü cumartesine gelen 2011, tatilsel açıdan pek iç açıcı görünmüyor.Umarım diğer konularda verimli,şeker gibi bir yıl olur :)
Son cümleme baktım da erken yeni yıl kutlaması gibi olmuş.

Konudan sapmayalım,ben depresyondayım.Bu konuda farkındalıklarını arttırdığım yeni depresif katılımcıları da depresyona davet etmekteyim.

31 Ekim 2010 Pazar

HALA BENİ MUTLU EDEBİLİYORMUŞ

Sahipseniz havaalanı gibi omuzlara bende olduğu gibi, sürekli karşılaşıyorsunuz “yüzücü müsünüz ?” ya da “profesyonel olarak yüzdünüz mü? “ soruları ile…

Bu yorumları çok fazla duymuş olmanız da artık kanıksadığınızı düşündürebiliyor size.

Ta ki geçen gün omuzlarımı sığdıramadığım bir hırkanın “bir büyük bedeni var mııı?” diye moralsizce sorduğum satış görevlisi “omuzlarınız ne kadar dik ve geniş, yüzücü müsünüz?” diye sorana dek :)

Öyle güzel bakarak sordu ki bu soruyu, ben de “ hayır değilim, aileden miras “diye mutlu mesut yanıtlayıverdim.

Tabiii hırkayı almayı da ihmal etmeyerek :)

29 Ekim 2010 Cuma

KIYMETİNİN HER ZAMAN BİLİNMESİ DİLEĞİYLE



CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN...

30 Eylül 2010 Perşembe

YENİ BİR GEZEGEN BULUNMUŞ HEMEN GİDİP YERLEŞELİM :)

İngiliz bilimciler uzayın “Goldilocks bölgesi”inde “Gliese 581” adını verdikleri yeni bir gezegen keşfetmişler.

Haberi Hürriyet Gazetesinde okuduğumda eşyalarımı toplayıp hemen gidip yerleşesim geldi.Niye böyle heveslendim?Bu dünyaya pek uyumlu sayılmam belki yenisi bana daha uygundur diye düşündüm.Gidip görmek lazım.

Yol biraz uzun.Bize mesafesi 20 ışık yılı, yani 200 trilyon kilometreymiş!!!

Ama ben uzun yolu severim, alırım yanıma kitap, dergi,müzik felan.Yolun nasıl geçtiğini anlamam bile(diye düşünüyorum).Yola çıkıp görmek lazım :)

Bu gezegende su olma olasılığı çok yüksekmiş , araştırılıyormuş.Benim gibi su düşkünü birisi için önemli bir gereksinim,gezegenin su durumu hakkındaki gelişmeler yakın takibimde.

Atmosferinin bizim dünyamızdan biraz daha soğuk olduğu söyleniyor .Üşümeyen biri olarak benim için hiç mühim bir nokta değil.

Yiyecek içecek durumundan bahsedilmemiş.Boğazına düşkün Nane Şekeriniz için takip edilmesi gereken bir nokta daha…

Boyutları neredeyse dünya kadarmış.Ooooh yayıl yayılabildiğin kadar .

Taze gezegenimiz kendi güneşi etrafındaki dönüşünü 37 günde tamamlıyormuş.Bizim gibi 365 günde değil.İlk okuduğumda çıkardığım sonuç “37 günde 1 yıl geçiyorsa çabuk yaş alınıyor amanınnn!!!” oldu.Şimdi bir kez daha düşünüyorum.Belki orada gün kavramı, güneş etrafında dönme falan farklı süreleri karşılıyor olabilir.Araştırmak lazım.

Yoksa burada 1 yıl yaşlanılırken orada yaklaşık 10 yıl yaşlanılıyor olması her dişi insanoğlu için oldukça sevimsiz bir nokta kanımca…

17 Eylül 2010 Cuma

İKİNCİ BOZCAADA ÇIKARTMAM

Hava müthiş…


Deniz harika…


O denizde yüzmek nefis…


Sokaklarında boş boş dolanmak ise olağanüstü...


Ama Ada halkına bişeyler olmuş,hiç konuksever değiller artık :(


İlk gidişim eylül 2003, ikinci gidiş eylül 2010.


7 yılda görünürde hiç bir şey değişmemiş.Bu gidişimde de gayet güzel rehberlik edebildim hiçbir şeyi unutmadan.


Bayramda yapılan kısa süreli bir tatilde gittiğim Bozcaada'dan ilk gidişim gibi her şeyinden büyülenmiş bir şekilde bahsetmeyi çok isterdim ama öyle olmadı.


Dedim ya denizi,kumu,güneşi,sokakları çok güzeldi ama kaldığımız yerden tutun da yemek yediğimiz restoranlara,çay içtiğimiz yere kadar herkes insana, müşteriye doymuş,nasılsa hep gelecekler diye elde var bir şeklinde yaklaşıyorlar.


Hiç hoş değildi.


Ben bu ikinci gidişimi arkadaşlarımla geçirdiğim güzel zaman dilimleri ile hatırlayıp ada kısmını aklımdan çıkarıyorum, ilk gittiğim zamana ait zarif,güzel yaklaşımlı insanları ile hatırlamak istiyorum.

15 Eylül 2010 Çarşamba

BİLEMEDİM NE YAPACAĞIMI

Öğle yemeğine bile 15 dk ayırabildiğim, gece mesainin neredeyse kesin göründüğü bir iş günü aniden saat 18:00 de bitiverince ben de attım kendimi evime .

Eve iş de getirmemişim.

Bir de annemin iyileşmesine bağlı evin operasyonel yükü de kalmamış bu akşam bana.

Tam anlamıyla boş birkaç saatim var.

Ama ben unutmuşum boş zamanlarda ne yapılır?Uzun süre yemek yemediğinizde birden masada ne yiyeceğinizi bilemezsiniz ya ben de o durumdayım şu anda.

Biraz kitap okudum ,olmadı.

Sonra aklıma tv izlemek geldi.Onu da unutmuşum,bişey bulamadım izleyecek.

Odamı toplayayım dedim ooof o da çok uzun iş.

Bir yanım da diyor ki fırsat bu fırsat erken yat uyu,dinlen.Ama o zaman da elimdeki bu kaçamak birkaç boş saati kaçıracakmışım gibi geliyor.

Evde dolanıp dururken ,msn ve facebook da sohbete başladım arkadaşlarımla :)

Oooh mis gibi uzun uzun sohbet ediyoruz :) Ne güzel şeymiş böyle bilgisayarı eğlence amaçlı kullanmak :)

Sevdim bu işi :)

8 Ağustos 2010 Pazar

BAŞLANGIÇ


Bir gün Leonardo DiCaprio’nun yakışıklı bir adam olacağını söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama bu filmde kendileri cidden çok hoş :)

Bu kızsal yorumdan sonra hemen film hakkındaki görüşlerime geçeyim.

Film sonunda rüyalarınızı ve bilinçaltınızı sorgulamaya başlayabilirsiniz.

Değişik bir kurgu ve işlenişi var.

Son derece dinamik ve izlemeyi hiç bırakamıyorsunuz.Zaten ola ki kısa bir süre filmden kopsanız konuyu kaçırabilirsiniz.

Şimdi düşünüyorum da konudan bahsetsem mi acaba?

Sanırım bahsetmemek en doğrusu olacak.Çünkü yanlışlıkla yazacağım bir şey büyüyü bozabilir.

Sadece filmdeki kahramanların ne zaman,nerede ve kaç defa uyuduklarını çok dikkatli izlemenizi önereceğim.

Filmin birkaç olasılıklı sonu da oldukça güzel.Sonrasında film hakkında konuşmak çok keyifli oluyor.

Zaman ve para ayırılması hiç de kayıp olmayacak bir film.

Keyifli seyirler…

SALT


Hiç gönüllü gitmedim ama ekip çok hevesliydi ben de onlarla olmaktan çok mutlu olduğumdan hadi gidelim dedim.

Ne olursa olsun ekşın filmlerini severim.Abartırlar,yok artık dedirtirler,hızları ile de sizi alır götürürler ama güzel vakit geçiririm.

Hele bir de esas oğlan ay parçası ise tadından yenmez ekşın filmlerinin.

Bu filmde esas oğlan olmayıp esas kız da Angelina Jolie olunca zaten benim ilgi yok oldu.

Neyse dedim konu tersinden alınmış.Genelde kahraman erkek ve kurtarılması gereken kadın kurgusu bu filmde ters dağıtılmış,ilginç olabilir dedim.

I-ıh,olmamış…

Hele ikinci yarıda film artık bitsin diye bekledim.

Bana göre zaman ve para kaybı bir film.

İzlemek isteyenlere keyifli seyirler…

SAPINDAN ÇIKMIŞ TOKMAK MİSALİ NANE ŞEKERİ

Bu hafta sonu çok şükür gezmenin dibine vurdum.Şimdi gezme yorgunu olarak dinlenmeye ihtiyacım var :)

2010 yılı gezme tozmalarımı sekteye uğratsa da bu hafta sonunu tam bildiğimiz Nane Şekeri olarak geçirdim.

Kısaca belirtmek gerekirse cumartesi sabahı evden çıktım, biraz önce evime kesin dönüş yaptım.
Ara sıra gidilen yerlerin farklılığına bağlı olarak üst değiştirmek için evime uğrayıp hane halkım ile görüşme haricinde hep dışarıdaydım :)

Detayları kendimde saklı tutarak izlediğim 2 filmden sıcağı sıcağına bahsetmek istiyorum .

Aslında film sayısı 3 olacaktı ama gece gündüz sinema salonunda bizi görenler “aaa bunlar yine burada” demesinler diye 3.filmi izlemeyi bir sonraki haftaya erteledik.

Hadi şimdi filmlere geçeyim.

3 Ağustos 2010 Salı

SENİN NEYİNE???

Kızım , senin neyine öyle bağıra böğüre şarkı söylemek?

Kadın soprano, hem de en nadide olanlarından!

Herkes bir duruyor Sertap deyince sen de dursana?

Ne o öyle her şarkısına eşlik etme çabaları? Senin sesin yeter mi onunla yarışmaya?

Bi de kendinden geçercesine söylemeler felan.

Toğğbeee toğbeeee…

Sakın bana “Ama ne de güzeldi diii miii konseeer?”deme!Evet, olağanüstüydü ama sonuçta sesi kısılıp bütün gün ( ve muhtemelen önümüzdeki birkaç gün ) teneke frekansında konuşacak olan sizsiniz Nane Şekeri Hanım?

Evet…evet hele o Aşk şarkısını söylerken sesi ile yaptığı muhteşemliklere hiç özenmeyecek, hatta hiç denemeyecektin .

Şimdi işte böyle katır kutur pastillerle ve kabuk tarçınlı elma çayları ile yakın ilişkiler kurmak zorunda kalmazdın.

Neyse, belli çok eğlendiğin.Daha fazla seni hırpalamayayım.

Allah sana akıl fikir versin diyeyim.

Not: Bu dilek her zaman dilenir ama deli dolu, kıpır kıpır Nane Şekeri işin içine dans ,müzik girince daha önceden verilmiş bütün akılları,fikirleri unutuverir ve bu böyle süreeer gider her seferinde :)

31 Temmuz 2010 Cumartesi

AMA HEP BÖYLE OLUYOR :(

Nane Şekeri olarak şeker şeker ;şıkır şıkır ;tıkır tıkır gideeer gelirim işime.

Yeni işyerimizin bulunduğu mevkii olan plazalar yöresinin mahalle baskısına bağlı olarak bu şeker,şıkır,tıkır modumu bir üst seviyeye taşımaya karar verdim son zamanlarda ve bu yolda adımlar atmaktayım.

Ama gelin görün ki özümde blue jean üzerine bir tişört ve spor ayakkabı ile mutluluk saçarak yaşayabiliyorum .

Özümün ara sıra çalışma günlerinde baskın çıkmasına bağlı olarak da asimile olmuş ve plaza hatununa dönüşmüş ben,nispeten daha spor kıyafetler ile de işe gidebiliyorum.İstikrar gösteremiyorum.

İşte sorun da hep bu günlerde ortaya çıkıyor ve hep son anda hiç planlanmamış ya da benim katılmayacağım toplantılara katılmak durumunda kalıveriyoruuuuum.Hep böyle oluyor işte!Ve o bütün plaza hatunu şeker,şıkır ve tıkırlığım unutulup spor tarz Nane Şekeri kalıyor zihinlerde.

Bugün de bu kural değişmedi ve fazlasıyla yoğun geçen bir haftanın son günü olması,bu günün güzel Cuma olarak adlandırılmasından cesaretle spor kesim pantolonum ve üzerine giydiğim tişörtüm ile (üstelik günün sonunda biraz da haşat vaziyette) son an toplantılarımdan birine katıldım.Allahtan bizim gibi teknik bir ekipti de fazla sırıtmadım maazallah o janjanlı bölümlerden biri olsaydı bırakın yarışmayı ,karşılaşmayı aynı ringe bile çıkamazdım.

Pazartesi günü bunun acısını çıkarmak üzere attım kendimi Cuma mesai sonrası saatlerin güzelliğine :)

22 Temmuz 2010 Perşembe

ALGIDA SIFIRLIK

Karnım aç iken kafam çalışmaz,sinirli olurum ve algılarım sıfırlanır,sadece yemek yemeye odaklanırım.

Algılarım o kadar kapanır ki Y kromozomlu Hollywood yıldızı klasmanında arkadaşlar pıt pıt yollarıma düşse,ayaklarıma dolansa iter yemek yemeye yönelirim.


Bugün öğle yemeği için çıktığımızda herkes sıcaktan ve nemden dem vururken karnı henüz doymamış Nane Şekeri’niz şöyle bir yorum getirdi.”Bugün hava sıcak ama kuru,nem yok”
Nemden yapış yapış olmuş olan arkadaşlar “yemekten sonra konuşalım,senin kafan yerinde değil”dediler.Hak verdim ama üzerinde durmadım.


Yemekten sonra internette şöyle bir haber okudum:Bugün nem %100 olacak!!!!


Sanırım bu,algılarımın nasıl sıfırlandığına güzel bir örnek :)

29 Haziran 2010 Salı

TAŞINMA SONRASI İLK İŞ GÜNÜ

Bir süredir işyerimizin taşınma işlemleri ile uğraşmaktayız.Arşivler yeniden düzenlendi,koliler hazırlandı ,bilgisayarların üzerine isimler yazıldı.

Şehrin tam orta göbeğinde ,gezme tozma noktalarına son derece yakın ve en önemlisi de en yakın arkadaşlarımla öğle yemeği, sabah kahvesi gibi etkinlikleri düzenleyebileceğimiz bir lokasyondu daha önceki yerimiz.

Yani her şey misss :)

Bir gün bu güzel resim tehlikeye girdi ve işyerinin taşınması konuşulmaya başlandı.Üstelik kuş uçmaaaz kervan geçmeeez ,şehirden uzakta , en büyük aktivitenin yoldan geçen tırları saymak olduğu bir yere!!!!

Bir süre cidden bunalıma girdim.Çünkü biliyorum nasıl bir yer olduğunu, uzun zaman orada çalıştım :(

Belirsizlikler, sürekli değişen kararlar sonrasında Allahıma çok şükür şehrin bir başka orta göbeğine taşındık :)

Mutluyum,sosyalim :)

Bugün izin sonrası ilk kez gördüm yeni ofisi.Güne koli yerleştirme, biriken mailleri temizleme ve biriken işlere dalmak gibi aktivitelerle başlasam da yeni yerimiz cidden güzel.En önemlisi sevgili Gelinnciğime de yeniden yakın bir yer :)

İlk gün holgeldin hediyesi olarak öğlen yağmurun altında da kalmasaydım gün daha da süper olacaktı ama buna da bereket diyerek olumlu ruh halimi koruyorum.

16 Haziran 2010 Çarşamba

AKİDE ŞEKERİ


Sabah serviste National Geographic Haziran ayı dergisini ufak ufak okuyarak köprü trafiğinin farkına varmıyorum :)
Ufak ufak okuduğumu da çok belli ediyorum sanırım, son iki yazımın esin kaynağı bu dergi oldu :)

Yeniçeriler ile ilgili yazıyı okurken akide şekeri ile ilintisini gördüm, ilginç geldi. Çünkü benim için akide şekeri, Hacı Bekir lokumcusuna girdiğimde karşımdaki kocaman kavanozlarda renkli, lezzetli bir sürü şekerin aklımı başımdan alan güzel görüntüsüdür :)

Yeniçeri ve Akide İlişkisi ise şöyle:

“…Akide şekerinin kökeni yeniçeri adetlerine dayanıyor. Akide sözcüğü Arapça’da inanç, bağlılık anlamına geliyor. Üç aylıklarını aldıkları ulufe divanı günü saray avlusunda yeniçerilere bir yemek verilir, sadrazam ve Divan-ı Hümayun üyeleri yemeği tattıktan sonra kendilerine ağalar tarafından tabaklar içinde şeker sunulurdu. Bu, askerlerin şikâyette bulunmadığına, padişaha bağlılıklarının tam olduğuna dair bir işaretti.

Akide denilen bu şekerler saray helvahanesinde özel olarak hazırlanırdı. Bu şeker günümüzde özellikle mevlütlerde Allah’a ve Peygamber’e bağlılığın simgesi olarak ikram ediliyor.”

Çok kanlı bir şekilde ortadan kaldırılan Yeniçerilerin güzel bir geleneği…

7 Haziran 2010 Pazartesi

YAŞASIN LÜFER!!!



Zeytin İskelesi diye bir zeytinyağı markası var.Bir zeytinyağı sever olarak hiç denemedim ama reklamları hep dikkatimi çekiyor.

En son National Geographic dergisinin Haziran ayı sayısında bir reklamıdaha dikkatimi çekti.Reklamda benim çok hassas olduğum ve sık sık dile getirdiğim bir konuya Lüfer Balığı üzerinden değiniyordu.

Av boy yasağı altındaki balıkların neslinin tükenmemesi için talep edilmemesi, tüketilmemesi gerektiği!

Fikir Sahibi Damaklar’ın ,Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) işbirliği ile başlattığı “Boyu 24 cm’in altındaki lüferi işletmelerimizde ve tabaklarımızda istemiyoruz” kampanyasının bahsediyor ve destek veriyordu.Kampanya detaylarını buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Neden bu konu bu kadar önemli?5-10 cm için birbirimizi mi kıralım yani?Biraz küçük boydayken yesek ne olur?

Av boy yasağı altındaki balıkları tükettiğimizde henüz yumurtlamamış ve yeni nesile katkı sağlayamamış bir bireyi tüketmiş oluyor ve elbirliği ile o balığın neslini tehlikeye atıyoruz.

İsterseniz bunu bir de hemen lüfer örneği üzerinden anlatayım.

Lüfer,muhteşem lezzeti ile sularımızda balık deyince haklı bir şöhret ile ilk aklımıza gelen balık,çok keskin dişleri ile olağanüstü bir avcıdır.Lüfer gördüğünüzde bir kez daha dikkatle bakın sivri dişleri ve güçlü çenesini hemen fark edeceksiniz.Avlanması sıkı bir tecrübe gerektirir.Ayrıca balık ve deniz kültürünün baş tacıdır.

Izgarası insanın aklını başından alacak kadar lezzetlidir.Hmmm nasıl da canım çekti şimdi :)

Boy boydur bu lüfer kardeşlerimiz.En ufağından en büyüğüne doğru sıralarsak defneyaprağı,çinekop,sarıkanat,lüfer ve kofana ( artık kofanaya o kadar sık rastlanmıyor,genelde lüfere kofana muamelesi yapılıyor).

İşte hassas olmamız gereken nokta da bu. Boyları...

Çinekop iken henüz yavru vermediği için her çinekop yediğimizde lüfer neslini tehlikeye sokuyoruz!Üstelik henüz o dillere destan lezzetine de ulaşmamış iken.

Peki , ne zaman tüketilmesi uygundur?

Eylül ortalarından itibaren , Ekim, Kasım hatta Aralık ayına kadar olan dönemde en muhteşem zamanıdır lüferin.Yavrulamış,Karadeniz’de kendini toparlamış yağ bağlamış ( yani kendini beslemiş )bir şekilde İstanbul Boğazına geçerler ki biz onları lüp lüp yiyebilelim diye.

Bir de tüketilmemesi gereken dönemleri yazayım.

Haziran,Temmuz, Ağustos aylarında henüz Ege ve Akdeniz’dedirler ve yavru vermedikleri için yağlanmadan lezzetsiz olurlar.Bizler bu dönemde bu balığı tükettiğimizde uzun vadede lüfer stoklarımızı geri dönülmez bir şekilde tüketmiş oluyoruz.

Tam da lüfer yememe dönemine girdiğimiz şu günlerde bu konuda hassas olmamız gerektiğini düşünerek ve lüfer örneği altında aynı hassasiyeti diğer balıklarımıza da göstereceğimizi umarak yazıma burada son veriyorum.

1 Haziran 2010 Salı

PROTESTO EDİLEN NEDİR?



Blogumda yazdığım yazılarda, kullandığım ifadelerde çok lay lay lom konulara değindiğim konusunda bazı arkadaşlarımdan eleştiriler almıştım.

Hatta bu yüzden yazılarımı okumadıklarını da biliyorum.

Ben ise duyarsızlıktan çok zaten yorucu , hırpalayıcı gündemlerden biraz olsun nefes alabilmek için bloguma bu tarzda yazılar yazıyorum,bundan keyif alıyorum.

Bu konuda fikrim değişti mi? Hayır.

Yine yazılarıma bakış açım aynı şekilde olacak.Çünkü ben böyle mutlu oluyorum.

Ama bazen öyle şeyler ve son zamanlarda bu şeylerden öyle çok olmaya başladı ki tadım tuzum da pek kalmadı.

Bir süre okuduğum kitaplardan bahsedeyim,en azından yapmayı en çok sevdiğim şeye yani kitaplara kanalize olayım dedim .O da olmadı.

Öyle bir gündem içerisindeyiz ki artık dayanamayıp ben de bu yazımı yazıyorum.

İsrail’in içinde sadece sivillerin olduğu belirtilen gemilere saldırması, ölüm…

Ve bunu protesto eden kitleler!

Bu protestolara ait yazıları gazetelerde okurken dikkatimi çeken bir resim

Protestonun yapıldığı yerde bulunan bir kadın heykelin başının örtülmesi!!!! İnsan sormadan yapamıyor.Protesto edilen nedir? Hani saldırıya uğrayan sivillere yapılanlar protesto ediliyordu?

Oradaki heykelin başını örtmek nereden çıktı şimdi? Bu kadar tahammülsüzlük nedendir?

Ve bizim her gün hayatlarının söndüğünü ,terörün alıp götürdüğünü duyduğumuz canlarımıza yapılanlara bir tepki yok mudur?

Bütün sorunların çözümü bir heykelin başını örtmek midir?

22 Mayıs 2010 Cumartesi

YAZ KIZIM … KOCANIN, KARISINA ŞİDDET UYGULAMASINA KARAR VERİLDİ.

Aslında Hürriyet gazetesinde bu haberi dün okudum ama doğru anlayabildiğimden emin olamadım.İnsan bir gece önce işten 02:00 de çıkıp sabah da erkenden işe gitmek zorunda olduğunda ister istemez okuduğunu sorguluyor.

Kafama takıldı,bugün gazete arşivine bakıp haberi yeniden okudum.

Hayır.Sorun bende değil.Ortada yorgunluğa bağlı yanlış anlama da yok.

Haber şöyleydi.İran’da bir kadın kocasının kendisine iyi davrandığı,şiddet uygulamadığı için mahkemeye başvurup şikayetçi olmuş!!!!

Durun.Siz de doğru okuyorsunuz ,şiddet uygulanmadığı için şikayetçi olunmuş!

Koca, karısına şiddet uygulamak istemediğini,buna neden olmadığını söylüyor.Ama karısı şiddet istediğinde diretiyor.

Buraya kadar her şey yeterince tuhafken, mahkemenin kararı ise bu tuhaflığı bir seviye yukarı taşıyor.

Ve şu karara varıyor: “Eşinize şiddet uygulamaya mahkum edildiniz”

Adam da mahkemeye karısına şiddet uygulayacağını kabul ediyor!

2 defa okudum, oturdum burada yazdım ama her sağlıklı insan gibi Allah’a şükür aklım almıyor bu durumu.Nasıl bir kader anlayışıdır ki bu ,insanca davranıldığında bu durumdan şikayet ediliyor?
Haberin detaylarını kaynağından okumak isteyenler için buraya bir tık yeterli.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

TEK VE TEK BAŞINA TÜRKAN
























Arka Kapak:

Bir ülkeden cüzamı kovdu. Türk, Kürt, Süryani demeden, kırsalın evlere hapsedilmiş kızlarına kapıları araladı, ışık tuttu yollarına.

Hırpaladılar, yerden yere vurdular, ne gâvurluğu kaldı ne Kürtçülüğü, ne komünistliği. Ömrünün son döneminde de darbeci yerine kondu. Umurunda bile olmadı.

Çünkü o sadece yüreği insan sevgisiyle dolu bir hekimdi. Hayatı boyunca tek isteği, iyi ve dürüst bir insan olmaktı.

'Bütün işlerimi tamamladım. Konser gecesini de atlattıktan sonra, kemoterapiyi kestireceğim. Yolcu yolunda gerek! '

Nane Şekeri'nin Yorumu :

Piyasaya ilk çıktığı zamanlarda hemen alıp okudum ama bir türlü düşüncelerimi yazma fırsatı bulamadım.

Şu ana kadar Ayşe Kulin hiç okumadım.Kitap satışı işi yaptığım dönemlerde kitaplarını alan okuyucu kitlesinin yarattığı bir ön yargıdır bu.Sevgili arkadaşım Gelinn ve onun gibi okuma çizgisine çok güvendiğim kişiler bu konudaki ön yargımı yıkmıştır. Ama hala hiçbir romanını okumadım.

Bu kitabı ise Türkkan Saylan’nın hayatına dair güzel bir anlatım olacağını umarak aldım,okudum ve yaptığım en güzel seçimlerden bir olduğunu gördüm.

Bugün Türkan Saylan’ı kaybımızın 1. Yılı.

Böylesine kıymetli , verimli, aydınlık ,sevgi dolu bir insanın son zamanlarında yaşadıkları da ayrıca çok üzücü.

Türkan Saylan,kitapta da anlatıldığı üzere modern , eğitimli, kendi hayatlarına yön verebilecek insanlar yetişmesi için eğitim projeleri ile ön planda olan ve son zamanlarda daha çok bu başarılı projeleri ile tanıdığımız biri oldu.

Kitapta bu projelerinin yanı sıra asıl hayatlarına ışık, sağlık ve enerji verdiği kişilerin cüzam hastaları olduğunu detaylı olarak görüyorsunuz.Türkiye’de cüzam konusunda yapmış olduğu devrim niteliğindeki çalışmalar çok güzel bir dille anlatılıyor.

Kendi hayatı içerisinde karşılaştığı zorluklar onu hiç pes ettirmemiş, güçlü ve tuttuğunu koparan kişiliği ile el attığı her işi başarı ile sonuçlandırmasını sağlamış.

Bu değerli insanı biraz daha tanımak için okunmasını önereceğim bir kitap.

Keyifli okumalar…

16 Mayıs 2010 Pazar

BİR KOMŞU PROFİLİ : X TEYZE

60 yaşınıza girmenize birkaç yıl kalmış,boyun ve bel fıtığı hastasısınız ,boyunluk takıyorsunuz ve en kısa zamanda ameliyat olmanız gerekiyor.

Hayat tarzınız nasıl olur? Ne yaparsınız?

Normal olanın vücudunuzu daha fazla hırpalamadan tedavinizi yapmak olduğunu düşünüyorum.
Ama böyle normal davranmayan bir üst komşumuz var. X Teyze!

X Teyze, haftanın 7 günü ve nerdeyse 24 saati günde birkaç parti halinde evi ile uğraşır durur.

Nane Şekeri’nin öyle uykusu hafif değildir,başını yastığa koyaaar ve mışıl mışıl dalar rüyalara.

Ama X Teyze’nin azmi de takdire şayandır.Böyle tepesinde davul çalsanız uyuyabilen birine uyku sorunu yaşatabilmektedir.

Hafta sonları dahil sabahın 6 sında başlanır masa, sandalye tayıır tayııır çekilmeye,elektrik süpürgesi tangır tungur oradan oraya taşınmaya ve çalıştırılmaya.Arada gelen gürültülü misafirlerin gidişi ile yine başlanır ev temizlenmeye.Sonra gece yarısı misafirleri gelir geleneksel gürültüleri ile ve dönerler evlerine gecenin bir yarısı.

Peki sonra ne başlıyor bilin bakalım? Evet tam tahmininiz gibi X Teyze gece 1,2,3 hiç fark etmez elektrik süpürgesi çalıştırmak dahil ev temizliği operasyonuna başlıyor.

Bu rutin hafta içi,hafta sonu, bayram, seyran…değişmeden sürüp gidiyor.

Nane Şekeri’nin mağduriyetini gören annesi birkaç kez X Teyze’ye çok gürültüden dolayı uyuyamadığımı nazik, güzel ama gayet açık şekilde ifade etti ama sonuç?

Elde var sıfır!

Nane Şekeri birkaç kez güzelce söyler uyuyamadığını, ve bu temizlik işlerinin belli saatlerde yapılmasının mümkün olup olmadığını? Hatta çok demokratik olarak bir plan bile sunar “X Teyze, seninle anlaşsak, gece temizlik yaptığında sabah yapmasan?Ben de bilsem temizlik yapmadığın zamanlarda uyusam? “

Nasıl öneri ama?

“Hem cumartesi gecesi hem de Pazar sabahın köründe temizlik gürültüsü olunca bana uyumak için zaman kalmıyor da???”

X Teyze’nin cevabı “Tabii yavrum, kıyamam sana ben hay Allah!” oldu.

İnandım,bu sorun bitti sandım ama yanıldım.Aynı şekilde devam etti.

Ben de bir gece temizliğinde telefon ettim” X Teyze çok hastayım, yarın da işe gideceğim uyumak istiyorum “ dedim. O an için sorunu çözdük ama sonrasında hayat kısa sürede eskisine döndü.

Bu arada ben kanlı gözlerle etrafa bakmaya , saldırgan davranışlar sergileme eğilimleri göstermeye başladım ve en son gece yarısı temizliğinde yatağımdan pijamalarımla fırlayıp evini bastım.”Aaa ama yeter artık kesin şunu diye”

Şimdilerde (ne kadar sürer bilmem) gece uykularımı yeniden kazandım ama bugün sabah , yani Pazar sabahı, kahvaltıya gelecek misafirleri için yapılan saat 8 temizliğinin ayrıntıları ile uyandıktan sonra misafirleri saat 14 gibi yolcu ettik ve o saatten beri şu ana kadar (saat 17:43) evde eşyalar gezintiye çıktı , elektrik süpürgesi de boşlukları ziyaret ediyor kendine has gürültüsü ile.

Artık ne yapmalıyım bilmiyorum?

30 Mart 2010 Salı

EYVAH EYVAH





















Hafta sonunu kendime tatil ilan edince elimden geldiğince çok aktivite yapmaya karar verdim.Bunlardan bir tanesi de uzun zamandır gitmeyi istediğim bir film olan Eyvah Eyvahtı.

Filmde büyülendiğim tek noktayı söyleyeyim.Kısa bir Bozcaada sahnesi, Geyikli ve Çanakkale.Bayılıyorum Çanakkale memleketine.Bir çok kez değişik yerlerine gittim ,doyamadım, gezmeyi bitiremedim ve acayip özledim.İnşallah en kısa zamanda bir kaçamak yaparım.Her şey var orada.Tarih, doğa…

Hemen filme dönüyorum.Filmin oyuncuları tek tek çok başarılı.Filmi keyifle izliyorsunuz ama bütününde bişeyler eksik geldi.Tam eğlencenin başladığı sahnelerde devamı gelemiyor.Bir yerde ya tıkanıyor ya da havada kalıyor.Filmin sahnelerini bir kolaj olarak düşünürsek kolaj yapılan parçaların araları boş kalmış gibi.Ama bütüne baktığınızda bu resmi görmenize engel olmuyor.

Son zamanlarda izlediğim en muhteşem filmdi diyemem ama güzel, cici bir film.

Bana her zaman Ata Demirer yeteneğini tam olarak ortaya koyamıyor gibi geliyor bu filmde de onu hissettim.

Özellikle gidilmese de fırsat bulunursa izlenebilecek bir film.

Keyifli seyirler…

29 Mart 2010 Pazartesi

TAM 1 SAAT ALACAĞIM VAR



















Asla peşini bırakmam, kimseler beni alacağımdan vazgeçiremez!


Yaz saati uygulaması ile benden alınan 1 saatimi kimselere kaptırmam.O, benimmm!!!



Pazartesi sendromuna bir de 1 saat eksik uyumak hiç iyi bir katkı payı yapmadı doğrusu.


Pazar akşamı her zamanki saatimden erken diye uyamadım ama sabah bunu saate anlatamadım ki! Ben anlamam ben bu saate otomatik ayarlandım 1 saat erken çalarım acımadan dedi ve beni güzelim uykumdan etti insafsız.

Ne zamandı ? Ekim sonunda mı alınacak saatler yeniden 1 saat geriye? O zamana kadar tam tamına 1 saat alacaklıyım.


Lamı cimi yok!!!

27 Mart 2010 Cumartesi

NANE ŞEKERİ’NİZ GELDİİİ :)





Dışarıda güneşli bir hava, insanlar havanın tadını çıkarma fırsatını kaçırmamak için dışarı atmış kendini.

Cemreler çoktan pıtır pıtır düşmüşler.
Bahar gelmiş yahu! Ben zavallı Nane Şekeri’nin bundan bile haberi yok…

Bugün martın son hafta sonu.Baharı müjdeleyen ilk ay neredeyse sona ermiş .Ben en son 2010’a girdiğimizi hatırlıyorum ama sonrası kopuk.

Öyle bir çalışma temposu içinde buldum ki kendimi gecem gündüzüm hafta içi hafta sonum birbirine girmiş durumda :(

Sabah mesaiden önce başlanan , öğle yemeklerine çıkılmayan , akşam kimi zaman ofiste kimi zaman evde çalışılan, hafta sonlarını da evde tam mesai ile geçirilen bir dönemin elbette bazı işaretleri de olacaktı ve oldu da…

Önce yorgunluğa bağlı bağışıklık sistemi düşmesi ile gözlerde enfeksiyon ile başladı sağlıksızlık sinyallerim.Gözlerimin tamamı kırmızı , gözümü kan bürümüş bir dönem geçirdim.Beyaz tenimi tamamlayan kırmızı gözlerimle kendimi Alacakaranlık kahramanlarına yakın hissetsem de bu bir sonuç vermedi sürekli güçlendirilen göz damlalarına bağımlı bir dönemdi.

Arada bir soğuk algınlığı ile hastalık akışımı renklendirdim.

Gözü düzelttik,soğuk algınlığını savdık derken bu sefer de yine stresten ve bağışıklık sistemi düşmesinden döküntü döktüm.
En son Cuma günü yine gözüm kanlanıp etrafa dehşet dolu kırmızı bakışlar atmaya başlayınca bunun böyle olmayacağına karar verip bu hafta sonunu kendime hediye ettim ve eve iş getirmedim:)

Aylardır ilk kez! :)

Sabah güzel bir kahvaltı ile güne başlayıp kendime bir de deniz kenarında yürüyüş ısmarladıktan sonra hatırladım (zihnim açıldı tabii :)) benim bir blogum olduğunu ve onu ne kadar ihmal ettiğimi.Hemen onun gönlünü alabilmek için bu yazıyı yazıyorum :)

Bu süre içinde yaptığım tek verimli şey toplam 7 tane kitap bitirmiş olmam :) Şimdi 8. ve 9. kitaplarımı okuyorum ( aynı anda birçok kitap okumaktan bir türlü vazgeçemiyorum).Okuduğum bu kitapları da en kısa zamanda buradan tanıtıyor olacağım.

Not1 : Resimdeki küçük arkadaşım beni çok yoğun çalışmalı günlerimde hiç yalnız bırakmadı böyle bilgisayarımın başında geç saatlere kadar bana eşlik etti.Kısa bir süre önce canımmm ytk ‘mın bana hediyesidir kendisi :)

Not2 : Şimdi göz ucumla odama da bir baktım onun da hali hiç iç açıcı diil .Üst üste kıyafetler ne zaman kadar dayanır daha bilemiyorum.Bir el atmak lazım ama daha diil bugün ben tatildeyim :D




4 Ocak 2010 Pazartesi

AVATAR



Umarım herkesler yeni yılı istedikleri gibi karşılamışlardır.
Ben çok keyifli bir şekilde karşıladığımı söyleyebilirim. Hatta 10 yıldır süregelen bir korkumun da üstesinden geldim, bakalım yıl nasıl geçecek?

Yeni yıl aktivitelerimden ilki Avatar’ı izlemek oldu.

Filmi çok uzun zamandır bekliyordum, ama vizyona girer girmez izleyemediğim için kıvranıp da duruyordum. Neyse en sonunda izleyebildim.

Olağanüstü!!!!

Evet, kısaca düşüncemi özetlediğime göre detaylara geçeyim hemen :)

Benim gibi fantastik filmlerden doğal olarak hoşlanıyorsanız muhtemelen şimdiye kadar izlemişsinizdir. Henüz izlemediyseniz de koşa koşa gidin kaçırmayın.

Fantastik filmleri sevmeyenler de mutlaka izlesinler ama bu grup için önerim şu olacak mutlaka bir yerde filmin nasıl çekildiğine dair birkaç şey izleyerek gidiniz böylelikle çekim şekline hayran olacağınızı düşünüyorum.

3 saat süren bir film olmasına rağmen 1 dakikasından sıkılmıyorsunuz. Temposu, görselliği sizi alıp götürüyor. Zaten sıkı bir konusu yok, çekimler ve detaylar insanı büyülüyor. Görüntülerin sizi büyülemesini biraz daha arttırmak isterseniz mutlaka 3 boyutlu izleyin ve kendinizi filmin içinde hissedin. Bir süre sonra yorucu olsa da ilk izleme için 3 boyutlu izlemenin doğru bir seçim olacağını düşünüyorum.

Evet, yanlış okumadınız. İlk izleme için dedim. Çünkü sonrasında birkaç kez daha hiç sıkılmadan izlenebilecek bir film bana göre.

Filmin çekim tekniklerini önceden az da olsa izleyerek gittiğinizde kahramanların mimiklerini, yüz hatlarını ne kadar başarılı yansıttıklarını da göreceksiniz.

İnsanların değerli bir madeni ele geçirmek için işgal planları içinde oldukları Pandora gezegeni ve bu gezende yaşayan Na’vi halkının fiziksel görünüşlerinin detayları, yaşam şekilleri, yaşama bakış açıları ve gezenin flora ve faunası çok renkli , çok büyüleyici ve çok eğlenceli şekilde oluşturulmuş.

Vizyondayken kaçırmayın, çok değişik bir âleme dalacağınız çok güzel bir film.

Keyifli seyirler…