Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

9 Ekim 2009 Cuma

ANTAKYA GEZİSİ 5














KÜNCÜLÜ KÜNCÜLÜ, RAMAZANIN GÜLÜ…

Küncülü, ramazanda tahin ve susamdan yapılan kıtır kıtır bir tatlı. Küncülü, susam demekmiş.

Antakya’nın Uzun Çarşı’sı meşhurdur, görmeden gelmeyin tavsiyeleri ile çarşının yerini sora sora bulduk ama bayramın ilk günü olması nedeniyle nerdeyse bütün çarşı kapalıydı. Açık olarak bulabildiğimiz çok az dükkândan birinde de bu tatlıyı görünce hemen yedim, görüntüledim ve satın alarak eve de getirdim :)

Mersin’de yediğim kerebiçden burada da tattım. Buradaki fıstıklı değil, cevizli olarak yapılmıştı ve bu şekli de çok çok güzeldi.


BİR SALÇA MACERASI

Bayram nedeniyle Uzun Çarşı’yı kapalı bulunca “Antakya’dan biber salçası ve nar ekşisi almadan dönmeyin” diye bize söylenen ve yapılması gerekenler listemize yapamadıklarımız olarak eklenecek salça ve nar ekşisi peşinde koşmamız bizi ilginç bir de durumla karşılaştırdı.

Eli boş döneceğimizi düşünürken bir arkadaşın açık bir mağazada çanta bakarken mağaza çalışanının evde salça üretip sattığını öğrenip çantacıda salçacı bularak başladı maceramız :)

“Bizim eve buyurun” diyerek amcamız aldı bizi götürdü evine. Tuhaf bir durumdu. Bir grup salça alıcısı olarak biz, yabancı bir şehirde hiç tanımadığı insanların evine konuk olduk :) Salçalarımız hazırlanırken, komşularının da nar ekşisi sattıklarını öğrenip nar ekşilerimizi sipariş ettik. Bu arada bayram sohbeti, evlerimizle telefon bağlantıları yaptık ne kadar salça, ne kadar nar ekşisi alalım diye :)

Önce çekingen bir şekilde kapıda başlayan diyaloğumuz evde akraba ziyaretine dönüştü. Evde yapılmış muhteşem içli köfte ( Arapçası orukmuş. Oruk da diyorlarmış ), kurabiye, ayran, çikolata ikramlarının hiçbirini reddetmeden siparişlerimizi bekledik :)

Sonunda elimizde salçalar, şişe şişe nar ekşileri ile birlikte akşam yemeğimizi, daha doğrusu meşhuuur mezeleri tatmak üzere Harbiye’ye doğru çıktık yola.

Harbiye için çok fazla bir şey yazamayacağım. Gidişimizde havanın kararmış olması, şiddetli yağmura yakalanmamız ve elektriklerin de kesilmesi ile sadece yediklerimize odaklandık.

Benzer yemekleri gün içinde yediğimiz için burada yediklerimizi kanıksayarak tattık ama her birimiz muhteşem künefeye bayıldık :)ben künefeyi aslında pek sevmem. Sıcak, peynirli kadayıf olarak tanımlar, kadayıfa haksızlık gibi görürdüm. Ammaaaa her şey yerinde bir başkaymış. Yediğimiz künefenin tadı hala damağımda :)

Yemekten sonra şiddetli yağan yağmurla birlikte konaklama yerimiz olan Mersin’e dönüş ve ertesi gün İstanbul’a dönüş ile gezimizi sonlandırdık :)

İstanbul’a varınca ne yaptık? Ballandıra ballandıra gezimizi, gördüklerimizi, yediklerimizi anlattık :)

Ben çevreme anlatmakla yetinmeyip bir de burada yazdım :)

Gidip görmek isteyenlerin de en kısa zamanda gezip görebilmeleri dileğiyle…

Keyifli gezmeler…


Foto1:Küncülü satış tezgahı

Foto2:Topluca küncülü

Foto3:Benim elimde ağzıma atmadan az önceki bir parça küncülü

5 yorum:

  1. İşte benim halkım böyledir. Misafirperverdir. Türk olmanın en gurur verici yanlarından birisi de bu işte. Türkler kadar misafirperver başka bir ulus daha var mı acaba?

    Küncülü'nün bizdeki adını annemden öğrenip yazıcam. Bize küçükken hep alırdı..

    YanıtlaSil
  2. künefeye bayılırım bak şimdi nasıl canım çekti :) sizin gezinin en sevdiğim yerleri de yemek yerleriydi zaten:)))

    YanıtlaSil
  3. Küncülü harika görünüyor. Sanırım bir adı da susam helvası onun, oh olsa da yesek:)))
    Tekrar yazıyorum, ne gördüysen, ne yediysen sefan olsun canım...

    YanıtlaSil
  4. DaiSy...evet, çok güzel bir sohbet eşliğinde bekledik siparişlerimizi.

    küfkedisi...ilk geldiğimde kilo alınca yemek eylemlerimiz için bayağı sızlandım ama şimdi o ekstralar gitti artık rahat rahat senin dediklerine katılabilirim.yeme içme süperdi :)

    Leylakcım...çok teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
  5. "Küspe". Biraz zor oldu ama anneme sormadan kendi kendime hatırlamayı başardım. Eee herkes Nane Şekeri gibi süpersonik hafızalı olamayabiliyor :)

    YanıtlaSil